29 Şubat 2012 Çarşamba

"Pes!" Diyorum...

Kademeli 12 yıllık eğitimi eleştiren TÜSİAD'ı hedef alan Erdoğan şöyle demiş:
"Daha önce de kendilerine söyledim. Dedim ki; 'Siz işinize bakın, biz de işimize bakalım.' Siz Türkiye Sanayici ve İşadamları Derneği'siniz, sanayide, ticarette ne söyleyeceksiniz söyleyin. Ama bu ülkenin eğitim sisteminde, milletin evlatlarının, Anadolu'nun çocuklarının okumasına yönelik yolları kapatmayın, önünde bariyer oluşturmayın. Sıkılmadan şunu söylüyorlar, neymiş 'Kızların okumasının önü kesilecekmiş"

STK'ların demokratik ülkelerdeki rollerinden habersiz olmalı sayın başbakan bunları söylerken. Zira farklı sesler bu kadar da açık seçik bir şekilde susturulmaya çalışılmaz...Üstelik "demokrasi" sözcüğünü dillerine tekerleme yapmaya da utanmadan...Pes!!!

Uyuşmuş Toplum

Bu günkü "Akşam" gazetesi'nde "Serdar Akinan"ın köşesinde yazdığı izlenimleri bence paylaşmaya değer:


28 Şubat 2012
"Son birkaç gündür 28 Şubat post modern darbesinde askerin neler yaptığını öğreniyoruz. Şemdin Sakık'ın ifadelerine yapılan eklemelerle gazetecilerin nasıl işten atıldığı, medya patronları üzerine nasıl bir baskı oluşturulduğu artık tüm detaylarıyla biliniyor. Halkımız da o yıllarda olan biteni hayret, ibret hatta nefretle izliyor. Seyirciler aynı. Peki ya sahne ve oyun? 
Bugün olan bitenden ne farkı var söyler misiniz? Bugün iktidar tarafından andıçlanan gazeteci sayısı kaç oldu? Şiir okudu diye Recep Tayyip Erdoğan'ı hapse atan zihniyet ne kadar alçaksa ve tarih onu mahkum ettiyse bugün eline silah almamış onlarca gazeteciyi, aydını, siyasetçiyi, akademisyeni ''terör örgütü üyesi'' yaftasıyla hapse atanlar da o kadar alçaktır. O tarihte olan biteni alkışlayanlarla bugün olan biteni alkışlayanlar farklı mı? Ne yazık ki hayır!
28 Şubat 1997'de sahnede ne vardı?
Aczmendiler, Fadime Şahin'ler, Sincan, minareler, medya operasyonları, Sakık'lar, son dakikalar, çok gizli belgeler, gizli irtica planları, imam hatipler, yargısız infazlar, fişlemeler, Çiller'ler, Susurluklar, TÜSİAD, 8 yıllık kesintisiz eğitim...
Ya sahne arkasında? 
Yolsuzluk, yoksulluk, Batı'ya peşkeş çekilen bir Türkiye...
28 Şubat 2012'de sahnede ne var?
Ergenekon, Balyoz, Kafes eylem planı, OdaTV davası, Devrimci Karargah Örgütü, KCK davası, yeni medya holdingleri, 4+4+4, MÜSİAD...
Ya sahne arkasında?
Yolsuzluk, yoksulluk...
Seyirci sıralarında oturanların önünde birer ekran yıllar geçiyor. Yarışma programları, yetenek programları, diziler, seviyesiz tartışmalar önlerinden akıp giderken ha babam borçlanıyoruz.
Malatya Kürecik'te Amerikan askerleri konuşlanıyor. Kimseden ses yok!
Türkiye son sürat Kürt-Türk çatışmasına gidiyor. Kimseden ses yok!
Cari açığın ürkütücü boyutu tehdit seviyesinde. Kimseden ses yok!
Tutukevleri insan almıyor. Kimseden ses yok!
Milletvekilleri hapiste tutuluyor. Kimseden ses yok!
Eğitim kalitesi yerlerde sürünüyor. Kimseden ses yok!
Sağlık sistemi çökük vaziyette. Kimseden ses yok!
Suriye'de mezhep savaşı çıkmak üzere. Kimseden ses yok!
İran'a müdahale kapıda. Kimseden ses yok!
Bilemiyorum ki saygıdeğer seyirci elinize ne verdiler? 
Gazozunuza ilaç atılmış olmasın. Bu sessizliğiniz artık korkutucu boyutlarda."
           (Kaynak: http://www.aksam.com.tr/28-subat-2012-5724y.html)

Yorumsuz...

 "8 yıllık kesintisiz eğitimin Türkiye’ye verdiği ağır hasarı telafi edeceğiz.” 


                                                                                         imza- Başbakan Erdoğan

27 Şubat 2012 Pazartesi

Bir Mimdir, İki Mimdir, Üç Mimdir...

"Ofelya"  (http://ofelyakupakizi.blogspot.com/) tarafından mimlenmişim efenim...Başlayalım; bakalım ne çıkacak ortaya?


1) Hayatınız filme çekilse adı ne olurdu ve soundtrackinde hangi şarkılar yer alırdı?



(kaynak:eski-tas.blogspot.com)
Gerçekten seçim yapmak zor...Ama benim "zaman" kavramıyla alakalı ciddi bir takıntım var. Nasıl anlatsam ki; hep gözü saatte yaşıyorum, kafamın içinde durmadan plan yapan biri yaşıyor sanki...O nedenle zamanı çağrıştırmalı beni anlatan bir film..."Tik-Tak" olabilir mesela (şu an ilk kez düşünüyorum tabi böyle bi konuda, daha önce "hayatım film olsa , adı ne olurdu" gibi bi soru gelmemişti aklıma, hoş öyle filmlik bi hayatım da yok zaten)...

Gelelim soundtrackine...

@ Yasemin Mori - Nolur Nolur  (Filmin girişi ve finali için)

@ Amy Winehouse - You know I'm no good
     http://fizy.com/#s/16kky2


@ Zaz - je veux
     http://fizy.com/#s/1malqr


@ Muse - Muscle Museum
     http://fizy.com/#s/129kmv

@ Marie laforet - mon amour mon ami
     http://fizy.com/#s/1e11qs

Daha sevdiğim şarkı çok ama ilk aklıma gelenler bunlar...

2) Bir şeyleri değiştirme gücünüz olsa, neyi ya da neleri değiştirirdiniz?


(Bu konuda bencil olucam.) En büyük ikramiyeyi çıkacak bileti çekerek işimden istifa ederdim...Hayatımın sonuna kadar, çalışmak zorunda kalmayarak geçinebilecek ve gezebilecek kadar finansal kaynağı sağlardım...(İş hayatını sevmiyorum.)

3) Sizi en çok etkileyen sinema sahnesi ya da sahneleri?

Ben en çok etkilendiğim filmleri yazmayı tercih ediyorum...Kimisini çok oldu izleyeli, sahne olarak gözümün önüne getiremiyorum. Ama kafamda yer ettiğine göre illa ki etkilendiğim sahneler olmuş demektir. İşte o filmlerden ilk aklıma gelenler:

the sea inside, eternal sunshine of the spotless mind, v for vendetta, the other boleyn girl, atonement, av mevsimi, gönül yarası, eşkıya, yazgı, wilbur wants to kill himself, pan's labyrinth, intermission, turtles can fly, amelie, histories minimas,konuş onunla, hotel rwanda, leon, babam ve oğlum, korkuyorum anne, truman show, my name is sam, türev, babel, little children, clockwork orange, notebook, full metal jacket, slumdog millionaire...


4) Yaşadığın şehir bir günlüğüne yalnızca sana tahsis edilmiş, senden başka hiç kimse yok. Ne yaparsın?

En sevdiğim şey sahilde yürümek...Güneşin doğuşuyla beraber yürümek güzel olurdu...

5) 
Şu sıralar ilgiyle takip ettiğiniz diziler? 







Dizi izlemeyi sevmiyorum. Her hafta beklemek, takip etmek sıkıcı geliyor bana. En son takip ettiğim dizi Avrupa Yakası'ydı. Şimdi yeniden Gülse Birsel hatrına Yalan Dünya'ya başladım...Ama son iki haftadır izleyemedim onu da. Başarısızım bu konuda anlayacağınız. Sadık bir izleyici değilim






-Bitti-







22 Şubat 2012 Çarşamba

"EN SEVİLENLER" MİMİ

Deeptone (http://sadevederin.blogspot.com) tarafından mimlenmişim...Konu:"EN SEVİLENLER" MİMİ...Başlıyorum...

1) En sevdiğin şeyler nelerdir, nelerden hoşlanırsın vb...?

(Soru en sevdiğin "şey"  diye sorulduğundan çok fazla seçeneğim var. Ben aklıma ilk gelenleri yazacağım...Fazla düşünmeden...)
Türk kahvesi, nescafe, bitter çikolata, sütlü simit, tuzsuz peynirin üzerine vişne reçeli/bal koyup yemek, açık ve şekersiz çay, zencefil, her çeşit sakız (sulugöz favorim), papatya, kitaplar(ım), bonzai, fil özellikle de yavru filler (bu konuda yazdığım post da vardı:http://peacelilyozge.blogspot.com/2011/01/bebekfil.html)...

2) Bilgisayarda vaktini neler yaparak geçirirsin?


Tahmin edileceği üzere işyerinde bütün gün bilgisayar başında   geçmekte. Evde ise; bloğuma girip istediğim şeyleri  paylaşmak ve izlediğim blogları takip etmek amacıyla bilgisayarı kullanıyorum. Bir de aklıma takılan bir konu/film/yönetmen/herhangi bir kelime...vs.'yi araştırmak için kullanıyorum.


3) En sevdiğin filmler nelerdir, veya izlediğin ve hafızanda kalan veya kesinlikle izleyin dediğiniz?

Gene aklıma ilk gelenleri yazıcam: İçimdeki Deniz (Alejandro Amenábar ), Boleyn Kızı (Justin Chadwick),  Karanlıktakiler (Çağan Irmak), Savaş Tanrısı (Andrew Niccol), V For Vendetta (James McTeigue ), Yazgı (Zeki Demirkubuz), Ara (Ümit Ünal), Sil Baştan (Michel Gondry), Otomatik Portakal (Stanley Kubrick), Truman Show  (Peter Weir)...

4) Şu sıralar almak istediğiniz şeylerin listesini yapsanız bunlar neler olur?

(Bir kadın her daim çanta ve ayakkabı alabilme ihtiyacı/isteği/kapasitesi içersindedir, ilk olarak bunu belirtmek isterim :) Bunun dışında, benim almak istediğim film ve kitap listem sürekli uzayıp gider, o listenin sonu hiç gelmez. 

5) Şu sıralar en çok dinlediğiniz şarkılar? 3 tane.

Şu sıralar en çok Halil Sezai Dinliyorum...


              -bitti-

20 Şubat 2012 Pazartesi

Geçmek Bilmeyen Pazartesiler...Çalışmama Hayali...Falan-Filan

Çalışan bir kadın olarak diyebilirim ki; en çok "ev"imin özlemini çekiyorum...Evet aynen öyle..."Evime hasret  gidicem bu dünyadan" diye düşünerekten  olayı o derece dramatize ediyorum ki kendime, neredeyse oturup ağlayacağım halime...Bütün gün,  gün sonunu hayal ediyorum...En büyük hedefim evime gelmek (ve tabi ki ayaklarımı uzatabilmek). Hele hele yıl gibi geçen Pazartesiler yok mu? Sanki yaşlanıyorum, her Pazartesi bir-iki yaş birden atlıyorum...





Eve gelince de suyu sıkılmış portakal gibi hissediyorum...Pili bitmiş/zaten günü de bitirmiş (bir de kışın gündüzleri kaçırmak yok mu, ellerimden mevsimler uçuyor da müdahele edemiyorum sanki) bir halde eve ulaştığımda çuval gibi atılmışım sanıyorum...Evde bekleyen bi ton iş, ama derman yok vücutta...Kafa olmuş bir kazan...En çok huzur bulman gereken yerde oflaya/puflaya iş yapmak canımı sıkıyor. Bütün gün başkalarının işi hallolsun diye kendini helak eden insan evladının "kendi " için takati kalmıyor ya ona yanıyorum işte  ben...

Nerden çıktı diyorum bu kadınların kariyer meselesi...? Hani yuvayı dişi kuş yapardı? Bütün gün dışarlarda ekmek parası kazanan dişi kuşun hali mi kalıyor kendine/eşine/evine/yavrusuna? (henüz bir çocuğum yok bu arada ama çalışan annelerle empati kuruyorum işte:) Artık bir emeklilik hayali dahi kuramayan zavallı bizler neyle motive olalım  da işten keyif alalım? 2044 yılında emekli oluyorum internetten yaptığım hesaba göre...Eşittir 64 yaş....O zamana kim öle kim kala? 









Özetle hedef EV HANIMLIĞI...En büyük hayalim...Bütün bir ömür gündüzleri kaçırarak geçmez...









Not: Bayanlar lütfen bana kızmayın...Kendimi öylesine tükenmiş hissediyorum ki; çalışma hayatından dehşet soğudum...Yaktım bütün hedeflerimi...Artık tek hayalim var...Evet, bildiniz EV HANIMLIĞI!!!

19 Şubat 2012 Pazar

Karanlıktakiler


  Vizyon tarihi: 2 Ekim 2009   Yönetmen: Çağan Irmak 
  Oyuncular: Erdem AkakçeMeral Cetinkayadevamı...   uzun metrajlı film Türkiye . Tür: Dram , Gerilim 
  Süre: 100 dk Yapım yılı: 2009



Vizyona girdiğinde izlemeyi çok isteyip de izleyemediklerimdendi "Karanlıktakiler"...Çok şey kaçırmışım diye düşünüyorum. "Normal" diyemeyeceğimiz anne Gülseren ve oğul Egemen' in, insanın içini yer yer burkan hikayesi...Geçmişte yaşadığı talihsizlik yüzünden hiç de hak etmediği/kimsenin hak etmeyeceği bir bedel ödüyor...Evin içiyle sınırlı kalan yaşamında (belki de haklı olarak) yalnızca Egemen'e güvenebiliyor...



Oyunculuğunu tartışamayacağımız bir performans sergileyen "Meral Çetinkaya" kadar, benim kafamda "iyi oyuncu" kanaatini  "Ara" filmi ile kazanan "Erdem Akakçe" de oldukça başarılı...

Çağan Irmak'ın sıradan olmayan finallerine alışkınız...Bu kez nokta koymuyor...Sonu izleyiciye bırakıyor sanki...



Hikaye anlatmada etkili bir tarzı var Çağan Irmak'ın...İzlerken içi acıyor insanın, boğazına bir yumru oturuyor da yutkunamıyor...

Bunların yanı sıra hikayenin diğer kahramanları son derece silik kalmış...Örneğin Egemen' in , patronu Umay Hanım'a hayranlıktan öte  beslediği hisler için  izleyiciye tanıtılan Umay karakterinin arkası çok da açık değil. Belki de yönetmenin bilinçli bir tercihi...

Gene de izlenmesi gereken bir Çağan Irmak filmi...


Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...