Geçtiğimiz haftayı ülkece moral bozukluğu ile kapattık. Pek çoğumuz sesimizi duyurmak istedik elimizdeki kanallar aracılığıyla. Sokaklara çıkıp haykırdık falan... Yazık ki elden çok şey gelmiyor, gidenleri geri getirmiyor. Üzülsek de yıpransak da nafile. Böyle zamanlarda söylenen bi laf var ya hani "Hayat devam ediyor". Ne gıcık di mi? Öööyle kaldığı yerden, sanki hiiiiiç bir şey olmamış gibi...
Ben de istedim ki bunca çirkin olayların olduğu bu karanlıklar ülkesinde güzel birkaç şey bulayım. Belki umut dolar içime dedim, güzel şeyler düşünür daha da ileri gider hayal bile kurarım dedim. Daha doğrusu öyle istedim.
Bu yüzden de bana iyi gelecek bir dostla kahve içmekti niyetim. Ama onun bize daha da iyi geleceğini düşündüğü bir önerisi vardı. 8 Şubat'ta "Türkiye'nin en büyük sanat galerisi" ünvanı ile açılmış olan Folkart Galeri'de sergilenen "Ellerin Büyüsü" adlı sergi... Hiç havamda olmasam da bu harika teklifi geri çeviremedim doğrusu.
Türkiye'de ilk defa sergilenen olan "Ellerin Büyüsü" adlı koleksiyonda Pablo Picasso, Auguste Rodin, Salvador Dali, Eugène Delacroix, Le Corbusier, Man Ray, Joseph Beuys, Georg Baselitz gibi dünya sanatına yön veren efsane sanatçılar ile Türk sanat tarihine önemli katkıları olan başta Abidin Dino, Bedri Rahmi Eyüboğlu ve İbrahim Balaban olmak üzere birçok ünlü Türk sanatçının eserleri de yer alıyor.
Sergideki favori tablom: Oleg Dergatchov |
Serginin isminin ne anlama geldiğini merak edince şu bilgilere ulaştım. Sizlerle de paylaşmak isterim.
"(...) Ellerin Büyüsü adlı koleksiyonun sahibi Prof.Dr. Hans Zilch, aslen Almanya Goslarlı olduğunu söyledi. Türkiye’ye gelme nedenini ve koleksiyonu nasıl bir araya getirdiğini açıklayan Zilch, sözlerini şöyle sürdürdü: '2011 yılı, Türklerin Almanya’ya gelişinin 50’nci yıldönümü vesilesiyle Goslar’da açılan bir sergiye katılan İbrahim Bey sergiyi çok beğendi ve Türkiye’ye getirmek istedi biz de kabul ettik. Eskiden el cerrahıydım şimdi emekli olunca meslek icabı el ile ilgili eserleri biriktirdim. Elin cazibesi beni çok etkiledi ve böyle bir koleksiyon oluşturdum. Ellerin Büyüsü’nü bir araya getirmem 30 yılımı aldı. Elin oluşması gelişmesi ile büyük beyinin oluşması gelişmesi çok paralellik gösteriyor ve insanın kişiliğini de belirlemekte çok önemli iki organ beni çok etkiledi buradan çıkarak ‘Ellerin Büyüsü’ meydana geldi. İlk, Berlin Üniversitesi’nde hocalık yaparken resimleri biriktirmeye başladım. İlk önce kartpostallar şeklinde takvim yaprakları şeklinde elle ilgili resimleri topladım ama sonra da Picasso’lara dönüştürdüm.'"(Yazının tamamı: http://www.milliyet.com.tr/turkiye-nin-en-buyuk-sanat-galerisi-izmir-yerelhaber-610600/)
Selçuk Demirel'in eseri de muhteşem |
Bu da sergideki favori heykelim: Filinta Önal |
Ellerin Büyüsü, 15 Mart tarihine kadar Folkart Galeri'de siz İzmirli sanatseverleri bekliyor. Koleksiyon daha sonra yine Folkart sponsorluğunda Ankara ve İstanbul'da sergilenecek imiş.
İstanbul'daki sanatsal hareketliliği oldum olası kıskanan bir İzmirli olarak sergiyi çok beğendiğimi söylemeliyim.
Bazılarının hikayelerini az çok bilsem de -sergide çok fazla sanatçının eserlerine yer verilmiş- içlerinde isimlerini ilk kez duyduklarım da dahil şöyle bir hayatlarını okuduğumda hemen hepsi için geçerli ortak bir nokta keşfettim ki o da şudur: Hepsi öyle çok kimlikli insanlar ki hayran olamamak elde değil. Yani birçoğu birden fazla sanatla yoğurulmuş. Aynı anda ressam, heykeltıraş, mimar, fotoğrafçı, yönetmen, karikatürist, tasarımcı, edebiyatçı... Sanatın tadını aldılar mı tek bir mecra hiçbirine yetmemiş sanki. Ne güzel :)
Yazıma son vermeden dün akşam izlediğim Leyla'nın Evi adlı oyundan da bahsetmeden geçemeyeceğim. Daha öncelerde izlemeyi çok istesem de nasip bu sezonaymış. Çok fazla kitabını okumuş olduğum Zülfü Livaneli'nin romanından uyarlanan oyunu merak ettiğime değdi doğrusu. Tesadüf ki bu romanını okumamış olmam da bir avantaj diye düşünüyorum. Her okuyucu okurken kafasında izler de aynı zamanda o eseri. Dolayısıyla uyarlama oyun/filmler bazen hayalkırıklığı yaratabilir ya izleyicide. İşte o risk olmadan izlemek iyi oluyor kanımca.
Kuşaklar arası ilişkiler temelinde işlenen oyunda inanın çok daha fazlası var. Yer yer güldüren, taşlayan, içimize dokunan, duygulandıran, gözleri dolduran anlar... Şahsi fikrim, süre biraz daha kısa tutulsa tam da böyle tadı damakta kalan leziz bi iş olurmuş. Böyle de çok başarılı olmuş ama :)
Oyunu izleyen herkes gibi ben de "Ayça Varlıer"i çok çok çok ama çok beğendiğimi söyleyeceğim illa ki. Ve tabi ki sevgili "Celile Toyon" a saygılarımı yollayacağım. Ve ayrıca diğer oyunculara.
Ve dipnot:
Son söz... Biraz sanat iyi geldi.
Sevgiler...
Bazılarının hikayelerini az çok bilsem de -sergide çok fazla sanatçının eserlerine yer verilmiş- içlerinde isimlerini ilk kez duyduklarım da dahil şöyle bir hayatlarını okuduğumda hemen hepsi için geçerli ortak bir nokta keşfettim ki o da şudur: Hepsi öyle çok kimlikli insanlar ki hayran olamamak elde değil. Yani birçoğu birden fazla sanatla yoğurulmuş. Aynı anda ressam, heykeltıraş, mimar, fotoğrafçı, yönetmen, karikatürist, tasarımcı, edebiyatçı... Sanatın tadını aldılar mı tek bir mecra hiçbirine yetmemiş sanki. Ne güzel :)
Yazıma son vermeden dün akşam izlediğim Leyla'nın Evi adlı oyundan da bahsetmeden geçemeyeceğim. Daha öncelerde izlemeyi çok istesem de nasip bu sezonaymış. Çok fazla kitabını okumuş olduğum Zülfü Livaneli'nin romanından uyarlanan oyunu merak ettiğime değdi doğrusu. Tesadüf ki bu romanını okumamış olmam da bir avantaj diye düşünüyorum. Her okuyucu okurken kafasında izler de aynı zamanda o eseri. Dolayısıyla uyarlama oyun/filmler bazen hayalkırıklığı yaratabilir ya izleyicide. İşte o risk olmadan izlemek iyi oluyor kanımca.
Kuşaklar arası ilişkiler temelinde işlenen oyunda inanın çok daha fazlası var. Yer yer güldüren, taşlayan, içimize dokunan, duygulandıran, gözleri dolduran anlar... Şahsi fikrim, süre biraz daha kısa tutulsa tam da böyle tadı damakta kalan leziz bi iş olurmuş. Böyle de çok başarılı olmuş ama :)
Oyunu izleyen herkes gibi ben de "Ayça Varlıer"i çok çok çok ama çok beğendiğimi söyleyeceğim illa ki. Ve tabi ki sevgili "Celile Toyon" a saygılarımı yollayacağım. Ve ayrıca diğer oyunculara.
Ve dipnot:
"Roxy rolündeki başarısıyla adından söz ettiren, sesi ve fiziğiyle kitleleri büyüleyen, Vasfi Rıza Zobu Ödülü, 2011 Afife Jale Ödülleri (müzikal dalında) ve Sadri Alışık Ödülü Yılın En Başarılı Kadın Oyuncusu seçilen Ayça Varlıer'in ardından, Celile Toyon, oyundaki Leyla karakteri ve Çınar Ağacı filmindeki rolüyle Küçükçekmece Belediyesi tarafından yılın örnek annesi ve kadın oyuncusu seçildi."
Son söz... Biraz sanat iyi geldi.
Sevgiler...
sevgili zeze,
YanıtlaSilsanat iyi gelir bence de...
sergi şahaneymiş hakikaten! ne iyi etmişsiniz görmekle.
leyla'nın evi'ni okudum ama izlemedim bense...
ve katılıyorum kesinlikle. kitap/oyun/film hepsi farklı imgeler bırakıyor zihnimizde...
sergi İstanbul'a da gelecek kaçırma derim.
Siloyunu da izlemelisin :)
Benim de çok merak ettiğim bir oyundu. Siz ne güzel gidebilmişsiniz;) Darısı başıma artık;)
YanıtlaSilSevgiler ve gülüşlerle...
Fırsat yakalarsanız kaçırmayın derim :)
SilSevgiler...
İnşallah fırsat yaratır giderim sergiye..kitabı okumuştum..çok etkileyiciydi paylaşım için teşekkürler..
YanıtlaSilsevgili bilge ince yorumun için ben teşekkür ederim. umarım fırsat yaratırsın, sergi etkileyici ;)
Silsevgiler...
folkart taam gidicem izmire gelince :)
YanıtlaSilsevgili deep, izmir planlarımız mı var? 15 mart'a kadar sergi, bilgine... ama istanbul'a da gelecekmiş.
Silsevgiler...
merhaba hemşeriiim zeze, deep senden bahsetti ben de hemen geldim:)
YanıtlaSilben de deepe folkart towerstan ve en büyük sanat galerisi açılacağından bahsetmiştim. sergiye gitmen ve paylaşman harika olmuş <3. folkart towers işime de evime de yakın. ben de gideceğim bu sergiye, tabi umarım aksilik çıkmaz ^-^
iyi oldu di mi bu folkart towers, herşey İstanbulda sinir bozucu ;) sevgiler <3<3<3
merhabalar, hoş geldin :)
Silevet sergi muhteşem ve kesinlikle sanatsal herşeyin istanbul'da olması çok sinir...
sevgiler...
merhabalar sevgili Tuğba. hoşgeldin ;)
YanıtlaSilben de gelirim elbette seve seve...
ama benim ben de bir de kardeş blog var, o henüz bir aylık bir bebek :) ona da beklerim :)
http://oriflamebidunya.blogspot.com.tr/
sevgiler...
Bloğunuzu takibime aldım bende beklerim sevgiler.....
YanıtlaSilLeyla'nın evi'ni okumuştum, güzel bir kitaptı ama Livaneli'nin çok daha güzel kitabı var. Gerçi ben oyun ya da film olarak görmek istemem. Düşlediğim gibi kalsın isterim.
YanıtlaSilSanat kime iyi gelmez ki şöyle iyi bir sergi görmeyeli hayli zaman oldu, küçük yerde yaşamanın sıkıntıları var üzerimizde.
günümüzde çok şeye bir tık kadar uzak olsak da yine de tiyatro,sinema, sergi vs. gibi aktivitelere ulaşma noktasında küçük şehirler hala sıkıntılı :(
Silben de hep istanbul'daki kaçırdıklarıma yanarım bir izmirli olarak :(
sevgiler...
:) istanbulda da yetişmek zor ama poff yaaa :)
Silhımm haklısın o da sıkıntı ama ne diyim derdimiz yetişememek olsun :)
Sil