Bir Pazar günü hava güzelse, mevsimlerden baharsa İzmirli deniz kenarında uzun yürüyüşler yapar, yaz ise denize gider. Biz de öyle yaptık.
Güneşi batırdıktan sonra sinemaya gitmek de fena fikir değildir. Zira Türkiye'nin bu üçüncü büyükşehrinde, bir büyükşehre yakışmayacak kadar sınırlıdır yapılabilecekler.
Vizyonda seçenek hayli fazla da olsa ben bu aralar rahatlama kafasında olduğumdan tercihimiz komedi türündeki "Kocan Kadar Konuş" oluyor ve tabi illa ki önyargılarımız bizden önce giriyor salona. (Küfür/argoya yaslanan Türk mizahını sevemedim de bi türlü.) Salon sahiden ful çekiyor. Beklenti büyük anlaşılan dedirtiyor. Ya da halkım komedi seviyor. Belki günlük hayatın keşmekeşinde asık surat dolaşan milletime iki saatlik kahkaha terapi oluyor. Kafamda bu sorular, Ezgi Mola beyazperdeden sesleniyor "Meraba Ben Efsun"...
Uyarlama olan filmin kitabını raflarda gördüğümde ilgimi çekmişti sahiden. Ancak almadım ve de okumadım. Kısmet filmle tanımak oldu kitaptaki "Efsun"u. Zaten beğendiğim bir oyuncu olan Ezgi Mola da -nasıl tatlı bir kadın- inanılmaz doğal ve iyi oynamış. Senaryoda ağırlığın Ezgi Mola'da olduğu şüphe götürmez ancak diğer oyuncuları da çok sevdim ben. Ebru Cündübeyoğlu'nun ilerleyen yıllara meydan okuyan güzelliğine hayran kaldım bi de :)
Çoğumuz bilse de konusundan da bahsetmek istiyorum ben. "Evde kalma" deyiminin yalnızca kadınlara atfedildiği bir ülkede belli bir yaştan sonra hem kişinin kendisinin hem de ailesinin kapıldığı korkulu bir rüyadır o. Tabi ki halinden memnun, evlenerek kimlik kazanma derdinde olmayan, ilişkilerini akışına bırakabilen kızlarımız da yok değildir elbette. İşte Efsun ailesinin ve yakınlarının çemberine girmeden önce tam da böyle kendi halinde yaşayıp gitmektedir. Ve halinden de memnundur. Senaryoyu sırf bunu vurguladığı için bile başarılı bulmak gerekir kanımca. Çünkü eğitimli/cahil, güzel/çirkin, zengin/fakir, zeki/akılsız, işkadını/evkadını, becerikli/beceriksiz farketmez; bizim ülkemizde belli yaştan sonra cinsiyeti kadın olan çok büyük bir çoğunluğun ve ondan başka -hatta kimi zaman daha da yoğun şekilde- ailesinin ve hatta konu komşusunun bile ciddi bir derdi haline gelen "hayırlı kısmet bulma" hadisesi ince bir mizahla işlenebilmiş. Filmi izlerken aynı toplumsal baskıyı aynı yaşa gelen erkek ve yakınları da yaşıyor mu diye düşünmeden edemedim. Sanırım o cephede aile ile yakınlar şahsın kendine kıyasla biraz daha fazla yaşıyor ama neticede asla kız tarafı kadar kabus olmuyor bu durum ne dersiniz?
Sonuç; çok beğendim ben. Eğlenceli ve dolu bir iş.
Tebrikler!
herşey kadınalr üzerine dönmesse olmaz.. bu filme gitmeyeceğim belli oldu... teşekkürler yorumların için..
YanıtlaSilSevgili Gülin Dünyası ben de "kadın"ların siyasete, dine, işe güce alet edilmesini zerre hazzetmem. Yalnız filmde bu durum Efsun karakteri üzerinden eleştiriliyor. Bu bakımdan beni rahatsız etmedi. Ama yeterli bir eleştiri mi orası tartışılır elbette :)
SilSevgiler...
Sevgili Gülin Dünyası ben de "kadın"ların siyasete, dine, işe güce alet edilmesini zerre hazzetmem. Yalnız filmde bu durum Efsun karakteri üzerinden eleştiriliyor. Bu bakımdan beni rahatsız etmedi. Ama yeterli bir eleştiri mi orası tartışılır elbette :)
SilSevgiler...
Sevgili Gülin Dünyası; aynen ben de kadının siyasete, dine, ahlaka, işe güce alet edilmesini zerre kadar hazzetmem. Ancak filmde Efsun karakteri üzerinden bu durum eleştirilmekte.Bu yüzden ben rahatsız olmadım. Tabi yeterli bir eleştiri mi orası tartışılabilir.
SilSevgiler...
sevgili zeze,
YanıtlaSilbenim hiç gidesim gelmemişti ama bak şimdi sen anlatınca merakımı celbettin:)
bu arada, izmir'i özledim :/
İzmir'de seni özlemiş, kulağıma fısıldadı ;) Arayı çok açmışsın, bozulmuş bayaa... "Geldi mi salmam öyle bi-iki güne" diyo :)
SilBilgilerine...
Merhaba, blogunuzu yeni keşfettim takibe aldım.
YanıtlaSilBloguma da beklerim.
http://griipalyaco.blogspot.com.tr
Sevgiler