19 Temmuz 2012 Perşembe

Kocanın Koca Koca Donları...

Rahmetli anneannemin (nur içinde yatsın) bir numaralı lafıydı: "Kocanın koca koca donları olur" derdi. Özellikle okumayıp da erkenden evlenen kızlara çok kızar, bu "koca koca donlar" dan bahsetmeden edemezdi. 

foto:cerezforum.com


Ben de zaman zaman o kadar iyi anlıyorum ki ne demek istediğini. Konuyu örneklerle açacak olursam şöyle başlıyim efenim:)

Benimkini kıstırıp da ona bir şeyler alabilmek ne derece zordur benim için anlatamam. (Neredeyse) üç yıllık evliliğimiz süresince birgün demedi ki: "Benim şu renk ayakkabıya/pantolona/gömleğe ihtiyacım var." Benim "Hadi hayatım sana şunu bakalım, bunu alalım" şeklindeki önerilerim genellikle ötelenebildiği kadar ötelenir. "E  o kadar uğraşacağına sen al, giysin" dediğinizi duyar gibiyim. İlk akla gelen en pratik yol bu, evet. Denemedim sanmayın. Ama giydiği renk ve modeller o derece sınırlı ki; artık lacivert, mavi ve griden ögh geldi, elim gitmiyor. Bi de benimkisi çok zor beğenen modelden. Aldığım ürünün ya rengi kötüdür, ya modeli abartılıdır, ya bedeni tutmamıştır. İnsanda almak için heves kalmaz anlayacağınız. En iyisi beraber almaktır ki ilerde bi  laf ederse "Kendin beğendin"  diyebileyim. 


Bu durumda büyük bir AVM  avımız için iyi bir mekandır.

"Aaa vitrindeki elbise tam da benim tarzım canım, gel bi bakalım."  (Anlaşıldığı üzere burada amaç; bu niyetle girilen mağazada ilgiyi erkek reyonuna  çekmektir.)


Şanslıyım ki benimki alışverişe komple alerjisi olan gruptan değil. Evimize, bana, sevdiklerimize bişeyler almak onun için gayet zevkli bir etkinlik. Niyeyse  kendisine bişey alacak olduk mu, bi naz bi naz...Sormayın gitsin...

Neyse, nerede kalmıştım? Ola ki avımı bir AVM'de tongaya düşürdüm ve bir mağazadayız, ve bi an bütün tabuları kırdı ve örneğin bir gömlek beğendi. İlk tercihi kabinde denemeden alıvermektir. 

"Olmaz hayatım bak üstünde bi gör, belki dar gelir/bol durur. Sonradan uğraşmayalım değiştirmekle, zaten zamanımız yok."

Zorla kabine sokulan kocaya fırsat bu fırsat bombardıman başlar. (yani, o birini deneyip çıkarana kadar, koştur koştur farklı renk ve modeller kabine taşınır, kurban sıkılana kadar bombalama aralıksız sürer.

"Bak bunu da bi dene, e bak bu rengi de varmış, bu fiyata bunu kaçırma sakın derim. Senin sevdiğin modelden sanki.

(tabi yukarıdaki cümleler karşıdaki bayan olmayınca öööyle boşlukta savrulur gider, halbuki  bir kadın için "kaçırılmayacak" bir ürün demek hazine  bulmaktan öte bir kazanımdır,yanılıyo muyum?) 

Kabinde denemeler sürerken "bari bikaç tane birden beğense" diye dualar eder dışarıda hatun. Çünkü dediğim gibi bu modeller çok zor beğenirler ve  kabinde kıyafet deneme sınırları sonuna kadar  zorlandığından, olur da bu mağazadan eli boş çıkılırsa, karısı çok iyi bilir ki o kocanın başka bir mağazaya girmesi, hele hele kabinde tekrar deneme yapması, Temmuz ayında İzmir'e kar yağması kadar düşük bir olasılıktır.


(...)


Yukarıdaki üç nokta ile hikayenin uzayabileceği/çeşitlendirilebileceği anlatılmak istenmekte  olup sıkıntımın  boyutunun aktarıldığı düşünülür.


Bir koca koca don hikayesidir...Sürer...


Bu arada, yeri gelmişken bir diğer "sevdiğim anne/anneanne lafı" ile nokta koyacağım bu postuma (evlendikten sonra evin hatun kişisinin en ufacık bir şikayetinde/paylaşımında büyüklerinden alacağı kat-i cevaptır):


"Kim dedi sana evlen? " 


Sevgiler...


16 Temmuz 2012 Pazartesi

Denizanası Isırması(ydı Sanırım)

Malumunuz, bunaltıcı sıcaklar her Temmuz olduğu gibi bunalttıkça bunaltmaya devem etmekte. İzmirli günübirlikçiler olarak (henüz eşim ve ben yıllık iznimize çıkamadık da) Pazarları denizde alıyoruz soluğu. Geçen Pazar methini çok duyduğumuz Urla'nın koylarından "Altınköy" deydik.

Urla Altinköy-sahil
Altınköy
Foto: (panoramio.com )

Gerçekten tertemiz, berrak bir suyu var ve dibi incecik kum. Taş, kaya, kestane, yosun vs. gibi itici maddeler yok. Geçen hafta hiç dalga da yoktu. Bu durgun ve berrak su son derece davetkardı anlayacağınız amma velakin benim gibi tiplere uygun olmayan bir konuda pek anlaşamadık biz:) Su çivi gibiydi, bildiğin buzzzdu. Milim milim suda ilerleyişimiz bir merasimdi resmen...İki kulaç, bi dal tamam oldu da bitti maşallaaa...Koştur koştur kumsala...Sonra sıcaktan tekrar bay gelsin, gene aynı merasimle yarım saatte suya gir, beş dakikada çık derken tadını çıkaramadık bu güzel suyun yazık ki...Ben ılık suda yüzebilen cinstenim. Napalım? 

Bu Pazar ilk tercihimiz "ılık su" olduğundan Çeşme-Ilıca'daydık. (Benim tahminimce) Ramazan ayı öncesi  son Pazar olması sebebiyle çok kalabalıktı plaj.Su alışık olduğumuz gibi dalgalı ve ılıcıktı. Ilık su cinslerine uygundu yani. Ben de "Tamam, bu hafta denizin tadını çıkarırım artık" diye heveslenirken ilk kez yaşadığım kötü bir deneyim tadımızı kaçırdı açıkçası. 

Ilıca
Foto:geolocation.ws

Olay şu: Yüzerken, bacağımın diz üstü bölgesine incecikten  bir iğne battı gibi  hissettim ve aniden kıyıya doğru yüzmeye başladım. Kıyı ile mesafe çok da yakın olmadığından çıkana kadar bu iğne batması dediğim his üst bacağımın tamamına ve göbeğimin yarısına kadar yayıldı. Hafiften karıncalanma ile karışık -acı biber dudağa değince acayip bi yanma hissi verir ya işte onun gibi-  bir yanma hissi artan bir ivmeyle devam etti. Bu arada ben meraktan ölüyorum,çünkü kıyıya ulaşıp bacağıma bakmaya çalıştıkça kıyı inadına benden kaçıyor sanki. Nihayet kıyıya manzara şuydu: Kızarmış ve de kabarmış bir cilt ile yukarıda anlattığım yanma-karıncalanma-kaşınma karışımının toplamı. Bizim yorumumuz/tahminimiz denizanası değmesi/ısırması/sokması olabileceği yönündeydi


Foto: meleklermekani.com

Eve gelince araştırmalarımı yaptım, tüm deliller denizanasını doğruluyor. İşte birini sizlerle de paylaşıyorum:

“Bu deniz canlıları, insanları dokungaçlarla sokabilmektedir. Ölü denizanalarını bile zehirlediği için, bu canlılarla kesinlikle temas edilmemeli. Denizanası sokması ciltte kızarıklık ve kabarık döküntüler, lokal ağrılı şişlikle kendini belli eder. Birkaç dakika içinde ortaya çıkabilecek vücudun alerjik reaksiyonu ise şoka neden olabilir. Şiddetli maruziyetlerde solunum güçlüğü, nabız değişiklikleri ve ağrılı kas spazmları gözlenir. Denizanalarının soktukları bölgede yapışan dokungaçlar kalabilmektedir. Zehrin vücuda yayılmaması için temas bölgesine dokunulmamalı, ovuşturulmamalı ve kesinlikle kaşınmamalıdır. Dokungaçların içlerinin boşalmasına neden olabileceği için taze su ve alkol kullanmayın. Dokungaçları tuzlu su ve amonyakla tamamen temizledikten sonra ağrıyı azaltmak amacıyla sokulan bölge mümkün olduğu kadar sıcak, örneğin 45 derecelik suda 20 dakika kadar bekletilmeli. Her durumda hasta kendi yaptığı müdahalelere güvenmeyip en yakın sağlık merkezine başvurmalı. Birkaç gün boyunca lokal olarak kortikosteroid, antihistaminik veya lokal anestezik bir krem uygulanmasıda yerinde olur.” 


(Nası ama insan iyi panik olur di mi?) Ben evde bulduğum böcek sokmalarında kullanılabilecek bir merhem ile müdahale ettim kendime. Zaten eve geldiğimizde kabarmalar azıcık sönmüş, ağrı/yanma/karıncalanma dediğim tanımlanamayan his tamamen geçmese de hafiflemişti. Sabah da az bir kızarıklık kalmış durumdaydı. Bi uzmana aksettirmeden kapattım olayı ama çok kötü bi deneyimdi. 

Yazımın DİPNOTLARI!!!

  • Sizce tahminimizin doğru olma olasılığı yüzde kaç? 
  • Eğer yanılıyorsam bana dokunan bu tanımlanamayan cisim sizce ne olabilir?
  • (Lütfen gülmeyin bunu soruyor olmama) "Denizanası" bitişik mi yazılır ayrı mı?Araştırmalarım bitişik olduğunu gösterse de, internette arama yaparken ayrı yazıldığı çokça kaynağa rastlayınca düştüm bu şüpheye ve sizlere de danışmak istedim. Şayet, ayrı yazılması gerekiyor ise affola. Bu konuda takıntılı olmasam da ona yakın bir modelim sanırım. (Dikkat etmek gerekiyor diye düşünüyorum. Fakat günlük dilde yazdıklarımı saymıyorum:) O zaman da duyguyu veremiyorum sanki.
Böyle işteee, sevgiler...



6 Temmuz 2012 Cuma

"Tek Kelime" Mimi

OnTheRoad (http://yoldaa.blogspot.com/) mimlemiş beni.


Konu; "Mimlendiğimiz kişiyi tek kelime ile ifade ediyoruz ve sonra yine mimliyoruz." Aslında çok da kolay bi konu değilmiş. Yarım saatten uzun bi süredir düşünüyorum ama karar veremiyorum. "Tek kelime" ile sınırlandırdığımda seçmediğim diğer kelimeler nedeniyle haksızlık yapacağım gibi geliyor. (Çok fazla mı ciddiye aldım ne?) 

Peki peki seçtim: "Friendly"...

"Türkçemizin suyu mu çıktı?" diye düşünebilrsiniz haklı olarak. Hemen açıklıyorum: "Friendly" yi birebir karşılayan "bir kelime" yok sanırım. Ama işte Türkçe karşılıkları şöyle: "dostça, dost canlısı, dostane, içten, güleryüzlü, munis, sıcakkanlı, canayakın..." 

Yani "FRIENDLY" işte canım:)

Bloğumu izleyen/izlemeyen farketmez, mimi yapmak isteyen herkese gönderiyorum...(ayrıca şu anda bizi dinleyen Ankarada'ki amca kızıma da armağan ediyorum:) 

sevgiler...

5 Temmuz 2012 Perşembe

Oda - Emma Donoghue


İddia ediyorum, okuduğum en iyi kitap...Kusursuz bir kurgu, mükemmel bir dil...Beş yaşındaki Jack'in ağzından anlatılan roman öylesine gerçekçi ki, kitabı okurken gözünün önünde canlandırmaktan alamıyor insan kendini. Dokunaklı bir hikaye ama duygusal sömürü yok, yapmacıklık yok. Çocuk dünyasından hayata bakmak çok şirin, sevimli ve sempatik. Yazık ki, hikaye oldukça dramatik. Sanırım bu nedenle bu derece etkilendim. İnsan duygunun her halini tadıyor. Elinden bırakmak istemiyor, sonunu görsün istiyor fakat bitsin de istemiyor. (Uzun bi süre "ağzımın tadına göre kitap bulamayacağım kaygısı" yaratıyor böyle güzel kitaplar bende.)

(Birazcık da) Yazar hakkında: 1969'da Dublin'de doğan Emma Donoghue, çağdaş ve tarihsel kurmaca yazarı. Ayrıca sahne ve radyo oyunları ile edebiyat tarihi yazıyor. Eşi ve iki çocuğu ile Kanada'nın Ontario eyaletindeki London kentinde oturuyor. (bu kısım "arka kapak"tan)

Bi başka iddiada daha bulunuyorum: 

OKUYUN, PİŞMAN OLMAYACAKSINIZ!!!


sevgiler...
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...