28 Nisan 2014 Pazartesi

Alive Museum - Canlı Müze

Geçtiğimiz hafta birkaç günlüğüne İstanbul'da idim. Gidişimin sebebi, düğününe yaklaşık bir ay kalan kız kardeşimin evini yerleştirmeye -naçizane- yardımcı olmaktı. Gene de iki ayrı güne yarımşar günlük gezme kaçamakları serpiştirdik bu iş güç içinde. Hep iş hep iş olmuyo ama di mi ;)

Şimdi bu gezmelerimizden en etkileyici bulduğumu paylaşmak istiyorum. Duyduğum an, "İstanbul'a ilk gidişimde görmeliyim!" dedirten bambaşka bir müze:

Alive Museum - Canlı Müze

İlk olarak Kore'de 2009 yılında açılan ve Uzak Doğu'da on adet olan müzeden İstanbul' dakinin Avrupa'da bir ilk oluşu da bence dikkat çekici. 

Yeni bir sanat dalı olan Trick Art, üç boyutlu resim, video ve enstalasyon (yerleştirme) çalışmalarına izleyicileri de dahil eden bir konseptten oluşuyor.

Şimdi isterseniz burada ben bi durayım ve fotoğraflar anlatsın.









Şimdilik 100 esere ev sahipliği yapıyor Canlı Müze ve açık kaldığı sürece de yenileri eklenecek(miş). Bu haliyle de epey büyük. Öyle ki; biz ilk dakikalarda kapıldığımız coşku ile (önümüzde ne olduğunu bilmediğimizden) ilk eserlerle o kadar fazla fotoğraf çektik ki sonrakilere yeterli alaka gösteremedik :( Zira enerjimizi başta hızlı tükettik. Bi bakıma sonraki eserlere biraz haksızlık ettik. 

Gerçekten bir müzede bu kadar eğleneceğimiz aklımıza gelmezdi. Burası ziyaretçilere üç boyutlu görsel bir şölen sunuyor.

Galeriyi gezmek ve diğer eserler hakkında bilgi edinmek için:

(http://www.canlimuze.com/)

Sevgiler...

14 Nisan 2014 Pazartesi

Mandıra Filozofu


Mandıra Filozofu

                     Vizyon Tarihi4 Nisan 2014
                   Yönetmen:Müfit Can Saçıntı
                  Oyuncular:Müfit Can SaçıntıRasim ÖztekinAyda Aksel
         TürKomedi
          ÜlkeTürkiye

Pek çoğumuz, pek çok kereler demedik mi "Alıp başımı gitsem, herşeyi bırakıp şöööyle ıssız bir yerlere" diye? Herşeylerden, herkeslerden uzaklaşmak geldi içimizden. Uzaklaştığımız bu yerde kalmayı arzuladık hatta. Ama bir hayalden öteye gidemezdi bu fikir. Bu çağda ancak koskoca bir ütopyaydı. Hemen defettik başımızın üzerinde beliren hayal balonunu. Yıllık iznimiz neyimize yetmiyordu :) Yılda bi hafta güneye inip kafa dağıtıyorduk işte. 

Kahramanımız "Mustafa Ali" tam da bu fikri hayatına geçirmiş, tıkır tıkır uygulamaktadır. Muğla'nın Çökertme köyünde doğa ile baş başa, sahip olduğu belki de tek şey olan kulübesinde hiç bir şeye ihtiyaç duymadan yaşar gider. Felsefe mezunudur, kitaplarıyla mutludur. Acıktığında -kendi deyimiyle- "toprakana"nın verdikleriyle karnını doyurur, uykusu geldiğinde uyur. Uyanması gerektiğinde zaten uyanır. Diğer insanlar gibi kollarındaki saate göre plan yapmaz. 

Karşıt karakter "Cavit" ise başarılı, kurnaz, zengin bir işadamıdır. Yeni projesi, eşinin çok beğendiği ancak bizim "Mandıra Filozofu"nun da hissedar olduğu araziyi satın alarak butik otel inşa etmektir. Tahmin edersiniz ki bu öyle sandığı kadar kolay olmayacaktır.

Filmi bu şekilde özetlerken oyunculuklara baktığımızda; "Müfit Can Saçıntı"nın oynadığı bu "tipleme" karşımıza ilk, "Çocuklar Duymasın" dizisinde  bir "yan" karakter olarak çıkmış ve izleyicinin ilgisini çekmişti. Mandıra Filozofu'nda ise filmin merkezine oturan bu karikatürvari karakteri ben, (dizide de olduğu gibi) sevimli buldum. Müfit Can Saçıntı yönetmenliğini de üstlendiği filmin baş karakterini oynarken benim beklentimi karşıladı diyebilirim. Cavit' e geldiğimizde ise böyle "kalantor" bir tip için "Rasim Öztekin", filmin ilk karelerinde -sonrasında fikrim değişse de- beni şu anlamda düşündürmedi değil: Acaba şirin, sempatik, babacan, iyi kalpli bir adamı çağrıştıran (yani en azından benim için öyle) usta oyuncu Rasim Öztekin, gözünü para hırsı bürümüş, sistemin çarkında dönüp duran, zincirin en temel halkalarından olan büyük sanayici için doğru bir seçim mi? İstediği her şeyi satın alabilecek parası vardır ancak tereyağında bir yumurta kırıp yemeyeli 20 yıl olmuştur. Yılda yalnızca yedi günlük tatillerinin dışında keşmekeşin içinde tükenip gitmiştir yılları. Mustafa Ali'nin yaptığı basit bir hesaba göre 30 yıl daha yaşayacak olsa sadece 210 günü kalmıştır. Hikayenin sahibi Cavit'in sıkışmışlığını anlatmak için sadece bakışları bile yetmiş Rasim Öztekin'in. Bu noktada fikrim değişti ve doğru bir oyuncu ile yola çıkıldığını anladım ;) 

Gülnihal Demir

Bir de Mustafa Ali'nin annesini oynayan bu tatlı kadını ben çok seviyorum yaaa... Filmde sadece bir iki defa yüzünü göstermiş ama hepsi bomba bence. Hele "Madam Butterfly" dinleyerek uyuduğu sahneye bittim. Nasıl bir doğal oynamak, şive yapmaktır o? Atlamak istemedim. Sevgili oyuncuya sevgiler saygılar.

Senaryo ise, beklentilerin çok da yüksek olmadığını kabul edersek, (nihayetinde bu bir komedi, keyifli iki saat geçireceğiz değil mi?) seyirciyi içine alıp sürükleyebiliyor. "Birol Güven"den beklendiği üzere ders/mesaj vermek isteyen diyaloglar, televizyonda hadi neyse ancak sinemada bence komik duruyor. Aynı şekilde, sürekli tekrar eden cümleler de sanki seyircinin gözüne gözüne sokulduğunda bayıcı bir hal alıyor. 

"+7" kategorisi ile izleyiciye sunulan filmi çocuklarıyla izlemeye gelen aileler açısından, küfürlü sahneler hayal kırıklığı olmuştur diye düşünüyorum. Güldürmek hedeflendiğinde "küfür"den beslenmek, Türk komedi sinemasında yazık ki sıkça başvurulan bir tarz. Bu konuda oldukça hassas biri olarak, filmde rahatsız olduğum bir nokta olduğunu söylemeden edemeyeceğim. Türk seyircisi de sevmiyor değil bu arada. Şöyle bir bakıldığında salonun kahkahadan yarıldığı sahneler özellikle bu karelere denk geliyor. 

Filmin -bana göre- olumsuz bir başka ayrıntısı ise, teknede akşam yemeğinin yendiği sahnede dalgalanan Amerikan bayrağı! Buna anlam vermek güç. Bu durumun gözden kaçması üzücü olmuş, yakışmamış bana kalırsa.

Sonuç olarak, postun ilk paragrafında anlattığım fikre sahip insanlardan biri olarak, hakikaten severek izledim. Güldüm de. Eksiklerine rağmen izlenilesi...

İyi seyirler...





  

10 Nisan 2014 Perşembe

Hafıza Kaybı Üzerine İki Film


Ne zaman "hafıza kaybı" konulu bir film izlesem, böyle birşey ya benim de başıma gelirse diye endişelenmekten alamam kendimi. Kişinin kendisi kadar sevenleri için de bir travma olabilecek bu hadiseyi işeyen çokça film izledik değil mi? Biliyorsunuz artık ben, eski bene göre "daha çok film daha çok kitap" hedefi ile bolca bişiler biriktiriyorum taslaklarımda ;) İşte bu birikenlerden aynı konuyu işleyen iki farklı film...


Başka Bir Kadın
                           Yönetmen:
                            Oyuncular:Juliette BinocheMathieu Kassovitz
                 TürDramatik komedi , Romantik
                   ÜlkeFransa , Belçika , Lüksemburg
Bir anda 15 yıl sonrasında ve de başka bir hayata ve statüye sahip bulmak kendini... "Başka Bir Kadın (La vie d’une autre)", bu açılımdan yürüyen dramatik, fantastik, romantik komedi. 

Marie'nin yaşadığı "hafıza kaybı" neticesinde asla istemeyeceği bambaşka bir kadına dönüşmüş olması elbette çok can sıkıcı bir durumdur. On yaşındaki oğlunu dahi tanımaz örneğin. Tüm bunlar yetmezmiş gibi evliliği de bitmek üzeredir. Nedeni ise yazık ki içinde bulunduğu durumudur. Çözümü içinde vücut bulan bu "başka kadın"ı alt edip "eski ben"e dönmekte bulur Marie. 

Film neredeyse tamamen "Juliette Binoche" nin oynadığı "Marie" üzerinden gidiyor denebilir. Hal böyle iken Juliette Binoche'nin kusursuz peroformansına değinmemek haksızlık olacaktır. Özellikle içinde bulunulan duygunun izleyiciye geçmesi açısından on numara iş çıkarmış güzel oyuncu. 

Film rutin bir tempoda seyrediyor. Senaryo ise filmde işlenen iki farklı zamanı dengelemek konusunda zayıf kalmış gibi. Öyle ki bittikten sonra dahi yerine oturmayan parçalar soru işaretleri olarak kalıyor sanki izleyicide. Yine de filmi bütünüyle değerlendirdiğimde, çıtanın basit bir romantik-komedinin oldukça üzerine çıktığını söyleyebilirim. 



   Aşk Yemini (The Vow)          
             Yönetmen: Michael Sucsy
             Oyuncular: Rachel McAdams, Channing Tatum
             Tür: Dram, Romantik
             Yapım: 2012 / ABD / 104 dk.


"Aşk Yemini (The Vow)", gerçek bir olaydan esinlenen ve belki de bu yüzden o sıcaklığı karşı tarafa geçirmede oldukça samimi ve de dramatik bir hikaye. Birbirlerini çok seven genç çiftimiz bir akşam bir kaza geçirirler. Leo kazadan zarar görmemiştir ancak eşi Paige hafızasını kaybetmiş ve yakın dönemine ait yaşadıklarını hatırlamamaktadır. Filmin bundan sonrasında Leo, kendisini anımsamayan, birlikte aşk yemini ettikleri evlilikleri hakkında artık tek bir fikri olmayan ve haliyle ona bir yabancıymış gibi davranan Paige'nin sevgisini tekrar kazanmak için umutla ve sabırla çabalayacaktır.

Sevgi, aşk, evlilik, sabır, saygı, hoşgörü, emek... Herbir sözcük üzerine düşündürürken izleyiciyi yormadan içine akıveren bu hüzünlü öyküde insan kendini özellikle Leo'nun yerine koyduğunda sevginin en temel besininin "emek" olduğu kanaatinde birleşiyor bir kez daha. 

"Sonunu bildiğimiz bir hikayeyi niye izliyoruz ki?" diye sorduğum zaman kendime, filmde işlenen tüm duyguların tam da olması gerektiği kadar oluşuna bağladım ben sevgili blogcanlar. Tabi bu ölçüyü tutturan iki oyuncumuzun da rolünün hakkını verdiği gerçeğini yadsımamak gerek.  Bir de "Rachel McAdams" çok şirin, söylemeden edemiyciim :))

Bu sefer de böyleee. Bol filmli günler herkeslere...
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...