2 Kasım 2014 Pazar

Karadeniz Gezisi - Üçüncü Bölüm

Öncelikle bu kadar uzun bir mola verdiğim için affınıza sığınır, izninizle Karadeniz Notları'ma devam etmek isterim sevgili dostlarım.   

Kaldığımız yerden devam edecek olursam gezimizin 4. gününe başladığımız bugün yine son derece yoğun bir program bizi bekliyordu. Zigana'ya doyamadan veda ederken yolculuğumuz, bıçak ve pidenin anavatanı, Trabzon'un önemli ilçelerinden olan "Sürmene" ye doğru başladı. Sürmene'nin geleneksel sanatlarından olsa da artık çırak yetişmediğinden yok olmaya doğru giden bu mesleği halen sürdüren dövme bıçak ustalarının ellerinden çıkan ve Türkiye'nin her yerinde satışa sunulan bu bıçakları Sürdövbisa 'da görmek için günün ilk molasını verdik. 


İkinci durağımız olan çay fabrikasından kareler ise şöyle...




















Çayın anavatanında çaya dair öğrendiklerimiz, bizlere yapılan çay ikramı ve  tabi ki kendimiz ve sevdiklerimiz için yapılan çay alışverişi ile günümüz devam ediyor.






Biz, Mayıs ayında toplanan (çünkü çayın en iyisi Mayıs ayındaki hasatmış) ve marketlerde bulamayacağımızı söyledikleri (çünkü  bu kalitede ürünün devamı yok, bu yüzden Migros/Tansaş vb. marketlere verilmiyormuş) paketlerden ve de sağlıklı yaşam için yeşil çay almayı seçiyoruz. İkisinin de tadı gerçekten başarılı. Meraklısı ve satın almayı isteyenler için buyrunuz efenim :)


Yeşil çay hafif kekik kokusu ile hoş bir aroma bırakıyor damaklarda...


Bugün çay fabrikasının ardından hepimizin heyecanla beklediği "Batum" var sırada.

Türkiye ile Gürcistan arasında 10 Aralık 2011 'de başlayan pasaportsuz geçiş, farklı bir ülke şehrini görmek için zaman kazandıran bir unsur gibi duruyor evet. Fakat tahmin edersiniz ki; Sarp Sınır Kapısı'ndan geçerken uzun bir bekleyiş yaşanıyor illa ki.(Şansımıza o gün bir de sistemsel bir sıkıntı da bizi buluyor.) Bu sıkıcı bekleyişin ardından Batum'a giriş yaptıktan sonraki ilk noktamız, işletme sahibinin Karadenizli olduğu, menülerinde ise "Gürcü Mutfağı"na ağırlık vermeleri sebebiyle tercih edildiğini düşündüğümüz restorant oluyor.  

Batum'da yenecek/içeceklerden en meşhurlarına dair -Gürcü pidesi, Gürcü mantısı, Gürcü peyniri, armutlu gazoz- notlarımı paylaşacak olursam buyrun sevgili dostlar:




Khinkali ("Hinkali" diye söylenmekte :)) adını verdikleri dev mantıları; oldukça kalın bir hamurun içine baharatlı et, maydanoz, soğan ve sarımsak karışımı eklenip haşlanarak hazırlandıktan sonra sade olarak sunulmakta. Bizleri nasıl yeneceği konusunda uyardıkları için, içinde biriken sıcak et suyu haşlanmamıza sebebiyet vermedi. Evet blogcanlar, "Gürcü Mantısı" nı yemenin bir usulü varmış. Şöyle ki; ilk önce bu dev mantıdan bir ısırık alıp açılan delikten etin suyunu hüpletmek, ardından mantınızı yemeniz gerekiyormuş efenim :) Tadı nasıl diye soracak olursanız, bu farklı sunum ve enteresan yeme usulünü ilginç bulsak da alışageldiğimiz mantıyı aramadık değil doğrusu. Hamurunun oldukça kalın oluşu, içindeki kıyma karışımının da "çiğ" denecek kadar az pişmişliği bize çok hitap etmedi anlayacağınız :(




"Hachapuri" dedikleri peynirli "Gürcü Pidesi" ile bu bölgede bolca üretilen bir tür inek peyniri olan "Sulguni Peyniri"ni ise gayet lezzetli bulduk. Zaten bana peynir olsun çamurdan olsun. Hele ki çok tuzlu değilse başka birşey olmasa da olur sofrada. Bu peynir de az tuzlu ve hafif oluşu ile tam benlikti.




İlerleyen saatlerde Batum çarşısında dolaşırken, kafelerde de çokça dikkatimizi çekecek olan "armutlu gazoz"u da burada tatma şansımız oldu. Tadı fena sayılmaz. Armut aromalı gazlı bir içecek hayal edin. Sıcakta iyi gidiyor. 

Yemek konusunu burada kapatıp biraz da şehre bakalım mı?

"St. Nicholas Kilisesi", "Virgin Mary Kilisesi", Batum'daki tek cami olan "Orta Cami", Karadeniz kıyısı boyunca uzanan dünyadaki en uzun bulvarlardan biri olan "Batum Bulvarı", "Piazza Meydanı", "Tiyatro Meydanı"ndaki "Poseidon Heykeli", "Avrupa Meydanı"nın ortasında yükselen "Medea Heykeli", "Alfabe Kulesi", "Chacka Tower" Batum'da görülesi yerlerden sadece bazıları :)


1866 yılında inşa edilmiş olan Orta Camii Türk Mahallesi olarak anılan mahallede bulunuyor.

Orta Camii


St. Nicholas Kilisesi




Virgin Mary Kilisesi (Cathedral Church of Virgin Mary)




Piazza Meydanı'nda ben :) 


Piazza Meydanı (Piazza Square)


Poseidon Heykeli


Avrupa Meydanı’nın ortasın yükselen, elinde altın post olan Medea Heykeli.

 Altın Post, Yunan mitolojisinde ihtişamı, zenginliği 
ve iktidarı sembolize etmekte imiş. 

Şehri yürüyerek gezenlerin illa ki gözüne çarpacak olan bu ihtişamlı heykelin önünde hatıra fotoğrafı olmadan Batum'a veda etmek olmaz ;)

İzmir'deki saat kulesinin ikiz kardeşi olan Chacha Tower :)

Aslında Batum'la ilgili yazacak ve paylaşacaklarım, yaz yaz bitmez ama aklımda ve notlarımda kalanları kısa kısa toparlayacak olursam:

  • Gürcistan'ın Karadeniz kıyısında, Acara Özerk Cumhuriyeti'nin yönetim merkezi olan bir liman kenti. 
  • Rusya'nın dağılmasından sonra bağımsızlığına kavuşan ülkelerden olan Gürcistan şüphesiz bunun etkilerini hala yaşamakta. Batum'da da bu durumun bir yansıması olarak, hummalı bir yapı çalışmalarının olduğuna şahit olurken, özellikle de 2004 yılından beri şehrin bir plan dahilinde yeniden yapılandırılması için restorasyon çalışmalarına hız verildiğini öğreniyoruz.
  • Bu yeniden yapılanmanın yanında Sovyet Dönemi'nden kalma pembe, yeşil, sarı mavi brandalı eski binalar da dikkat çekerken Roma, Bizans, Pontus, Osmanlı ve Sovyet izlerini taşıyan tarihi dokunun özenle korunduğunu görüyoruz.
  • Para birimleri olan "Lari" nin kurunu merak edenler için küçük bir not. O gün için 1 TL, 0.80 Lari idi.
  • Subtropikal iklime sahip olan şehirde hava sıcaklığı yüksek, nem ise hissedilir seviyede seyretmekte (Temmuz ayı itibari ile hissettiğim).
  • Manolya ağaçları ile süslü bulvarlar, gözümü alamadığım upuzun bambular, heykellerle dolu parklar yine göze çarpan ayrıntılardan.
  • Binalara baktığımızda aykırı bir mimarisinin olduğunu düşündürten kendine özgü bir kent.

Bambular...


Şehrin her bir yanında karşımıza çıkan heykellerden sadece biri ;)

Batum'a henüz girmeden Türk Lira'larımızı Lari'ye çevirmeyi unutmuyoruz :


İlginç ve aykırı mimariye bir örnek olan TERS BİNA aslında bir restorant ;)


Sovyet Dönemi'nden kalan bu apartmanlar
şehrin renkli görüntüleri için bir örnek.

Eveeet sevgili dostlarım, bu  dopdolu günün ardından otelimize vardığımızda yine güzel ve yorgun bir günü geride bırakırken ertesi günün merakı ile uykuya daldık... 

Devam edecek...

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...