22 Mayıs 2013 Çarşamba

Sıcak, Daha Da Sıcak Olmasın!

Pazar günü itibariyle deniz sezonu açılmıştır bizim için... Fakat, yaz mevsiminden zerre hoşlanmayan biri olarak sevinçli bir malumat vermişim havası yarattımsa, zinhar bunu inkar ediyorum. (E, fonda "Muhteşem Yüzyıl" var, çaktırmayın blogcanlar :) eski bölümü veriyolar ama niyeyse, daha dizilerin tatil sezonu başlamadı bildiğim kadarıyla niye böyle oldu ki ne bu hafta, neyse derhal konumuza dönüyorum.) Zira, İzmir'de sıcaklar başladı mı herkes için sadece tek bir etkinlik seçeneği oluyor: Deniz! Denize girmeyi de, yüzmeyi de ziyadesiyle seviyor olsam da, bunaltıcı sıcaklardan mütevellit yaz mevsiminde tahammül eşiğim eksilere düşüyor sevgili dostlarım.







Sıcakla mücadele, soğukla mücadeleye kıyasla çok daha zor bana göre. İş yerinde mesai boyunca çalışan klima, her birimizde çeşitli fizyolojik rahatsızlıklara sebebiyet verse de, kapatınca on saniyede hamama dönen çalışma ortamında klimaya muhtaç olan biz zavallı personelin, gün için hapşırma/aksırma/tıksırma ortalaması Temmuz ayında tavan yapıyor. Güneş ortadan tamamiyle kaybolmadan tüm sakinler için sokağa çıkmak son derece tehlike arz ederken, yaşlı, çocuk, kalp ve tansiyon hastaları için bu tehlike daha da artıyor... 

Anlayacağınız henüz "son yüzyılın en sıcak yazı" haberleri vuku bulmadan ben kriz sinyallerini yaktım bile canlar. Zor bir yaz beni bekliyor. Yaaa sabır!

Sevgiler...


14 Mayıs 2013 Salı

Keyifli Haftasonu - II

Pazar gününü, (anneler gününün de şerefine) Çandarlı'da  geçirmeli, mangal yakmalı dedik. Bahçemiz için aldığımız kayısı ağacımızı da nihayet evin balkonundan kurtarıp toprakla buluşturduk (Yaklaşık iki haftadır -fırsat yaratıp yazlığa gidemediğimizden- balkonda zarar görmesin diye gözünün içine bakıyorduk).

pıtır pıtır karadutlar...


Toplanıp tabağa kondular ;)


Salatada taze naneye bayılırım... Hele de insanın kendi bahçesinden oldu mu daha bi tatlı geliyor :)



Gördüğümüzde bizi çok mutlu eden aşağıdaki görüntüleri de paylaşmadan edemeyeceğim. İki tane yan yana kırlangıç yuvası. Bütün birgün cik cik cik girip girip çıktılar. (Yavrularını besliyorlar diye düşünüyoruz.) Tam yuvadan kafalarını çıkardıkları anı fotoğraflamak için elimizde makine ile öyle çok bekledik ki. Sonunda başardık ama:)


Bu görüntüyü bu kadar yakınen görünce aklıma takıldı ve araştırmak istedim.Merak ettinizse, işte kırlangıçlar hakkında birkaç bilgi:
"Binaların çatı altlarına, saçaklarına ve pencere oyuklarına çamur ve kilden çanak şeklinde sağlam yuvalar yaparlar. Dişi kırlangıç, erkeğinin tükürüğüyle harç ederek gagasıyla getirdiği çamuru toplar, saman ve otlarla sekiz gün içinde sağlam bir yuva yaparlar. Geniş ve yassı gagalarını, yuvalarını yaparken, çamurları sıvamak için mala gibi kullanırlar. Yuvalarının çoğu ancak bir kırlangıcın girebileceği kadardır. Eni yaklaşık 20 cm, derinliği 10 cm kadar olup içi tüy ve kıllarla döşenir. Yuvalarını gruplar halinde mağara, kayalık ve ağaçlara yapan türler de vardır.
Dişi, yazın tarçın renginde benekli 4-5 yumurta yumurtlar. Eşler sırayla kuluçkaya yatarlar. Yavrular anne babaların ağızlarında getirdikleri böceklerle beslenirler. İki hafta içinde gelişip yuvayı terk ederler. Kırlangıçlar, yılda 2-3 defa kuluçkaya yatarlar."
(Kaynak: http://tr.wikipedia.org/wiki/K%C4%B1rlang%C4%B1%C3%A7)

Gerçekten mimari bir performans :) gösteren bu şirin şeyler beni çok etkiledi blogcanlar. Dünden beri araştırıyorum bu konuyu ve çok şirin görüntülere rastladım, bakın:

Resmen poz vermişler ;)

"Çatallı kuyrukları vardır, harika manevra kabiliyetleriyle parmak ısırtırlar. Düz zeminlere kolaylıkla tutunur; bununla yetinmez, düz duvarlarda çamurdan yuvalar inşa ederler. Yuvalarının içini kuş tüyleriyle döşediklerine bakılırsa. rahatlıktan hoşlanırlar. Günler kısalmaya başladığında kapağı sıcak ülkelere atar, kışları Afrika’da geçirirler. Yuvalarını işgal edenlerden değişik bir şekilde intikam alırlar. Hangi kuş türünden bahsettiğimizi anlayabildiniz mi? Evet, kırlangıçlardan bahsediyoruz.

Erkek kırlangıçlar yuva yerini seçer, bölgeyi korur ve dişileri çağırırlar. Kırlangıçların hakimiyet bölgesi, koloni halinde yaşayan türlerde dar, kendi başına yaşayanlarda genişdir. Kırlangıçlar hava durumundan ve avcılardan etkilenmeyecek köşeler bularak çamurdan yuvalar inşa ederler. Dişi kuş, erkeğin tükürüğü ile gagasında getirdiği çamuru harç yapar ve saman ve otlarla birleştirerek yuvayı inşa eder. Gagasını mala gibi kullanır. Belki de “Yuvayı dişi kuş yapar” sözü buradan gelmektedir. Yuvanın içini pamukla ve kuş tüyleriyle döşerler. Döşemede bazen kendi tüylerini de kullanırlar.
Kırlangıçlar tek eşlidir. Kırlangıç türlerinin çoğu, günler kısalmaya başladığında Afrika’ya göçer. Göçmeyen kırlangıç türleri yıl boyunca yavruladıkları bölgeye yakın yaşarlarsa da, yavrulama döneminde bölgeyi korumak için daha çok gayret sarfederler. İlk defa yavrulayacak kırlangıçlar genelde doğdukları ve büyüdükleri yerin yakınlarına yavrularlar. Çoğu tür açık arazilerde veya su yakınlarında avlanır.




Kırlangıçlar değişik anlamlara gelen sesler çıkarabilirler. Heyecanlandıklarında, türün diğer fertleriyle anlaşmak için ve bölgeye giren avcıları haber vermek için farklı farklı öterler. Yavrular ebeveynlerinden yiyecek istemek için yalvarma ötüşlerini kullanırlar. Sıkça kullandıkları ötüş tipi basit-bazen müzikal bir cıvıltıdır.

Kırlangıcın İntikamı

Kırlangıçların kışın Afrika’ya göçtüğünü yukarıda söylemiştik. Onlar yuvalarından ayrılarak göç ettiklerinde, boşalan bazı yuvalara serçeler yerleşir. Kırlangıçlar geri dönene kadar her şey yolundadır: Serçeler “kuş tüyü” yuvalarında mutludurlar.
Kırlangıçlar geri döndüklerinde yuvalarında bu davetsiz misafirlerin bulunduğunu görürülerse, enteresan bir şey yaparlar: Çamur alır, harç karar; yuvanın ağzını kapatırlar. Serçe içeride kalır, kırlangıçlar da kendilerine yeni bir yuva yeri aramak üzere eski yuvalarından ayrılırlar.
Şaşırtıcı değil mi?" (kaynak:http://opereysin.com/yaz-bi-yere/1045-kirlangiclar/)

6 Mayıs 2013 Pazartesi

Viresia - Vriesea - Alev Kılıcı

Yeni bir çiçeğimiz daha oldu çiçeksever dostlarım. (Evimizin de üyelerinden olan) "Kılıç Çiçeği"ne kardeşi kadar benzettim kendisini, artı olarak kırmızı çiçeğiyle daha da bir hoş görünüm arz-ı endam etmekteler kendileri :) Araştırmalarım gösteriyor ki bakımı da zahmetsiz gibi ne dersiniz? İşte bakım özelikleri:

"Viresia çiçeğinin özelliği kırmızı kılıç şeklinde olması ve yapraklarının çiçeğin çevresinde koyu ve açık yeşil olarak şekillenmesidir.




Viresia bitkisinin yetiştirilmesi, bakımı ve sulanması:
*Doğrudan güneş ışığı istemeyen bu bitki diğer ışık kaynaklarından da yararlanabilir.
*Çok fazla soğuk ve sıcak havada bırakma çiçeğin yapraklarına ve köklerine zararlıdır.

*Hava akımlarından kolay etkilenen Viresia bitkisini bu etkiden korunmalıdır.

*Her bitki gibi zamanla topraktaki vitamin ve mineralleri tüketen bitkiye yılda en az bir kere vitamin ve mineral desteği sağlanmalıdır.

*Saksı değişimi genellikle 2-3 yılda bir sıcak ayların başlangıcı olan mayısta yapılmalıdır.

*Viresia bulunduğu yerde başka cisimlerle temasta bulunmalıdır.

*Sulamada en önemli unsurlar;

-Kış aylarında bitki aşırı soğuktan korunarak çok az sulanmalıdır.

-Yaz aylarında ise bitkinin suya olan ihtiyacı artacağından bitkiye verilen suyun arttırılması gerekmektedir.

-Su toprağın her tarafına ulaştırılmalıdır.

-Bitkiyi sularken kullanılan kap her sulamada aynı ölçüde, sulamalar aynı günde ve aynı miktarlarda su dökülmelidir.

-Viresiada çok büyük bir değişiklik görülmediği sürece sulanmada kullanılan kap, ölçü ve su miktarı değiştirilmemelidir.

*Viresia bitkisini yetiştirmede en önemli kural kış aylarında oda sıcaklığının15 °C nin altında olmaması gerektiğidir.

*Viresia bitkisi genellikle yaz aylarında çiçek açar ve bu çiçeğe iyi bakılmazsa çiçeği çürür.

*Bitkiye kış aylarında musluktan aldığımız soğuk çeşme suyunu vermemeliyiz. Verdiğimiz su oda sıcaklığında olmalıdır."

(kaynak: http://www.bitkibakimi.com/cicek/281-viresia-bitkisi-bakimi-ve-yetistirilmesi-hakkinda-genel-bilgiler.aspx)

2 Mayıs 2013 Perşembe

Hoşgörü Cenneti Ülkem!

İlginç ve bir o kadar acı bir araştırma sevgili blogcanlar:


"Washington Post gazetesi, 26 ülkede yapılan ‘aile içi şiddet’ araştırmasını yayımladı. Araştırmada Türkiye, ‘kadına yönelik şiddetin hoş görüldüğü ülkeler’ sıralamasında, Afrika ülkelerinin hemen ardından geldi.Türkiye’nin de aralarında bulunduğu 26 ülkede şiddet gören kadınların yaklaşımlarının incelendiği bilimsel araştırmanın sonuçları Washington Post’ta yayınlandı. Araştırmaya göre, kadınların aile içi şiddeti hoş gördüğü ülkeler sıralamasında, Türkiye, bu konuda ‘en hoşgörülü’ çıkan Afrika ülkelerinin hemen ardında onları izliyor."(http://www.haberturk.com/polemik/haber/840650-kadina-siddette-hosgoruluyuz)

 

Bu araştırmada ekstra şaşırtıcı olan, hoşgörülü olan tarafın "kadınlar"  oluşu değil mi sizce de?

1 Mayıs 2013 Çarşamba

İnsan!

Umberto Eco'dan:




"İnsan kendine özgü şekilde olağandışı bir yaratıktır.Ateşi keşfetti, şehirler inşa etti, muhteşem şiirler yazdı, dünyaya çeşitli yorumlar getirdi, mitolojik imgeler yarattı. ama aynı zamanda hemcinslerine savaş açmaktan, çevresini yok etmek gibi yanılgılara düşmekten bir türlü vazgeçmedi. Terazinin bir kefesine yüksel zihinsel meziyeti, öbür kefesine aptallığı koyduğunuzda neredeyse dengede kalır." 

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...