30 Ekim 2011 Pazar

Kutlanmayan Cumhuriyet

      Bugünkü Milliyet' te Melih Aşık' ın köşesinden:

"Bu yıl Cumhuriyet Bayramı törenlerle kutlanmadı ama ikinci cumhuriyetçiler kutlamaların yapılmamasını kendi aralarında mutlaka kutlamışlardır..."
Haldun Ertem

"Cumhuriyet Bayramı resepsiyonunu yasaklayan Cumhurbaşkanı Gül üç gün önce Daily News gazetesinin 50. yıl resepsiyonuna katılmış.
Demek ki kederlendiren resepsiyonun cumhuriyetle ilgili olanı..."
Gülhan Elmas

    İçim buruldu, Cumhuriyet kutlamalarının yapılmayışına...Ne diyim..? Güzel ülkem nereye gidiyor..?

Ankara - Harikalar Diyarı

   (Eğitim nedeniyle) Ankara'da bulunmuşken, gezdiğimiz yerler de kar kaldı yanımıza. Arada bir çocuk olmak iyi geliyor yetişkin ruhlara...İşte size bu konuda fırsat sunan "Harikalar Diyarı" ndan görüntüler:

İşte Walt Disney'in en başarılı serilerinden Winnie The Pooh' un sevimli ayısı  Winny

Taş Devri'nden Fred ve Vilma Çakmaktaş'ın sevimli kızları Çakıl




  Ve tabi ki Fred ve Vilma Çakmaktaş
Pamuk Prenses ve yedi cüceleri...

Pinokyo

Uykucu Şirin ne de sevimli değil mi?

Karşınızda Aşçı Şirin... 
Ve Şirine...

Temel Reis, Safinaz ve Kabasakal


Son olarak Red-Kit






   Bu arada meraklısına:

Ankara Büyükşehir Belediyesi çevre Koruma ve Kontrol Dairesi Başkanlığı tarafından yaptırılan Harikalar Diyarı Parkı Başkent ve yakın çevresine hizmet veren, 1 milyon 300 bin m2' lik alanıyla aynı zamanda Avrupa'nın da en büyük kentsel parklarından biridir.
     Sincan Fatih semti yanında yer alan Sincan ve Eryamanlıların yeşil alan ve deniz özlemini karşılayacak olan  parkta;
-Piknik alanları,
-Spor Kompleksi,
-Spor alanları,
-Kültürel alanlar,
-Yeşil alanlar ve
-Masal Adası gibi rekreasyon alanlarının olduğu bir parktır Harikalar Diyarı...

28 Ekim 2011 Cuma

Cumhuriyet Bayramı









        Cumhuriyetimizin 88. yılı kutlu olsun...

Aşkın Gözyaşları II - Hz. Mevlana (Sinan Yağmur)


     Serinin ikinci kitabını da yeni bitirdim; ancak birincinin hemen üzerine okumuş olmamın etkisinden mi bilmem kitap önce ilkini tekrarlıyor hissi uyandırdı. İlerleyen sayfalarda ise kendi içinde tekrarlara başladı...İlkinin akıcılığını bulamadım ancak konu itibariyle beni çektiğinden ilerledim diyebilirim. Hoşuma giden alıntılarla sonlandırmak istiyorum paylaşımımı:
"...İnsanlar ihtiras dolu şehvetli arzularına aşk ismini veriyorlar. Sevgiyi     sahiplenmek olarak görüyorlar. Kendilerine köle ararken köleleştirildiklerinin farkına, kafesin içine vardıklarında varıyorlar. O halde sevili kim?..."
  ..............................................................................
"...Vaktiyle bir derviş, bir Ramazan akşamı iftara davetliydi. Derviş yatsıya yakın evine döndü ve karısından mümkünse kendisi için sofra hazırlamasın istedi. Karısı:
-         Sen davette değil miydin? Ne yemeği?
-         Sorma! Çok yersem arkamdan “halis derviş değilmiş” diye konuşmalarından korktum, pek bir şey yiyemedim.
-         Tamam, sen şu akşam namazını kıl da ben o arada sofrayı hazırlayayım.
-         Ama ben akşam namazını orada kılmıştım.
-         Sen arkamdan kötü konuşurlar diye pek yemek yiyemediğine göre, arkamdan iyi konuşsunlar diye namazı da uzatmışsındır. Hadi akşam namazını bir daha kılıver de o arada sofrayı hazır edeyim.
     Rivayet edilir ki hanımının bu ikazından sonra dervişin aklı başına gelmiş ve riya derdinden kurtulup halis bir derviş olmuş..." 

25 Ekim 2011 Salı

Lütfen Beni Öldürme


       Geçenlerde Tv'de denk geldiğim filmi severek izledim ve 

paylaşmak istiyorum. Vizyon tarihi 2006 olan filmin özellikle 

senaryosu ilgimi çekti: Filmde, romanının sonunu bir türlü 

getiremeyen yazar Karen Eiffel'in yarattığı bir hayal ürünü 

olduğunu keşfeden  Harold Crick' in hikayesine misafir 

olmaktayız. 

    Romanla kendi hayatı arsındaki bağlantıyı keşfettikten sonra

yaşamına kendisi yön verme çabasına düşmektedir...Düşünün ya 

hayatınız bir romancı tarafından yazılmakta ve siz de onu 

yaşıyor olsaydınız? İlginç bir senaryo değil mi? 

    Oyuncu kadrosuna baktığımızda ( Will FerrellEmma Thompson 

ve Dustin Hoffman ) gördüğümüz güçlü kadronun sergilediği 


oyunculuklar gayet başarılı  ise de filmin zaman zaman 


durağanlaştığını söylemeden edemeyeceğim. Yine de tür ve 


senaryo olarak ilgilenenler keyifli vakit geçirebilirler...Elinize 


geçerse izlenmeye değer...

24 Ekim 2011 Pazartesi

Sabırlar Hepimize

     Ülkemin üzerinde kara bulutlar var adeta. Şehitlerimizin acısını yaşarken daha dünkü depremle sarsıldık hep beraber yeniden... İnsan, görüntüleri izlerken yakınlarına daha bi sarılıp bir yandan da suçluluk duyuyor orada can verenleri gördükçe...Hayatta kalmaktan utanıyor...Felaketler karşısındaki acizliği insanın yüzüne yüzüne vuruluyor...Allah'tan bi an önce acıların sarılmasını diliyorum...Başka bişey gelse elimden...Keşke...

18 Ekim 2011 Salı

http://peacelilyozge.blogspot.com/2011/10/askn-gozyaslar-tebrizli-sems-sinan.html ' DEN DEVAM

   Daha önce alıntılarla paylaştığım kitabı dün bitirdim...Yazarın okuduğum ilk eserinde anlatımını akıcı buldum. Açıkçası Mevlana ve Şems üzerine ne yazılsa okurum ben...Sanırım bunun da tesiriyle kitabın sürükleyiciliğine kapıldım doğrusu...Konunun meraklılarına tavsiye edilir...

16 Ekim 2011 Pazar

ÖTV Zammı Hakında

   Sayın Erdoğan'ın ÖTV zamlarına yapılan eleştirilere söyledikleri üzerine Milliyet yazarı Melih Aşık'ın köşesinde bugün yazdığı şu yazısını paylaşmak istiyorum:
Ucuz Hayat!
“Kardeşim sigarayı içmezsin, olur biter. Alkolü daha az tüketirsin olur biter. Kalkıp da Porche kullanacağına Fiat’a bin, biraz daha düşür harcamayı.”Başbakan, zamanı kısıtlı olduğu için dünkü konuşmasında ancak bu kadarını söyleyebildi. Biraz daha vakti olsa harcamaları düşürmek hatta sıfıra indirmek için kim bilir daha ne yararlı tavsiyeler sıralardı. Dilerseniz Sayın Başbakan adına onu da biz yapalım...“Fiat şart mı kardeşim? Bugün bir eşeğin fiyatı ne? Fiat’ın 50’de, 100’de biri... Üstelik ne benzin ister ne yağ ne antifiriz. Biraz kül, biraz duman... Pardon, biraz su biraz saman. Yetti de arttı bile.Ulaşım gideri minimuma indi mi? İndiiii.Kalorifersiz evde otursan ya da kaloriferi iptal ettirsen ölür müsün? Atalarımız, dedelerimiz öldü mü? Al şöyle ucuzundan fırınlı bir soba. Hem yemek pişir hem su ısıt hem ısın. Sıcak su parasından da kurtul böylece. Kestane kebap keyfi de cabası.Yok efendim bulaşık makinesi, yok efendim çamaşır makinesi, yok yoğurt makinesı... Evlerinizde makineden oturacak yer kalmadı yahu. Askerlik nasıl ki yan gelip yatma yeri değilse... Hanım kardeşlerim kusura bakmasın, ev hanımlığı da öyle. Gece zaten yatıyorsun. Gündüz de yatmayıver artık. Çamaşırını, bulaşığını elde yıka. Bizim annelerimiz, büyük annelerimiz nasıl yıkadıysa sen de öyle yıka.Ekmek mi? Şart mı fırından yeni çıkmış, dumanı tüten ekmek? Hem zaten sıcak ekmek biraz hamur olur, sağlığa zararlıdır. Akşam piyasasından al ekmeğini yarı fiyatına... Bastır geceden suya... İşte sana sabahları yumuşacık ekmek.Ya çocukların masrafları? Onları nasıl kısacağız, diyorsunuz. Kolay. Üç çocuktan herhalde en az biri oğlandır. Okulu ne zaman bitiyor? Öğleyin. Bilemedin öğleden biraz sonra... Al bir simit tablası, koy kafasına, simit satsın okul sonraları bir - iki saat. Hem para kazanmanın ne demek olduğunu öğrenir, hem de eve üç - beş kuruş katkısı olur.

Daha sayalım mı? Yeter mi? Efendim? Yetmez ama evet mi? Haydi kolay gelsin, yürü anca gidersin!"
      Mehmet Tezkan da aynı konuyla ilgili yine bugünkü köşesinde şöyle yazmış:
Eskiden zam yapana kızılırdı şimdi zam yapan kızıyor
Eskiden zam yapana kızılırdı..
Kural değişti..
Zam yiyene kızılıyor.. Zam yapan zamdan şikâyet edene kızıyor..
Devir değişti, zam yapan haklı, zam yiyen haksız oldu..
Zam yapan; ‘dünyanın sayılı ülkesi olduk, Avrupa ülkeleri, AlmanyaİngiltereFransaİtalya nal toplarken biz şaha kalktık onları neredeyse yakaladık.. Bu zam şart, oturun oturduğunuz yerde kıymetini bilin’ mealinde sözler ediyor..
Zam yiyen sus pus..
Ağzını açamıyor.. Yok bütçe açığı, yok dolardaki artış, yok cari açık her şey beni buluyor diye haykıramıyor..
Dedim ya devir değişti..
Zammı yiyen zam yapana kızamıyor.. Zam yaptığı için eleştirilemiyor..
Tersine.. Zam yapan zam yiyene kızıyor; sigara içme, içkiyi azalt, lüks otomobile binme diyor..."


   Her iki yazarın da ağızlarına sağlık...

13 Ekim 2011 Perşembe

Aşkın Gözyaşları-Tebrizli Şems (Sinan Yağmur)

Daha yeni okumaya başladığım kitabı bitirmeden paylaşmak istedim  alıntıladığım cümlelerle...Bitirir  bitirmez de yorumlarımı paylaşacağım elbette....  
     "...Her insan için bir aşık olma zamanı vardır, bir de ölmek zamanı..."

     "...Kendine sadık olmayan, kime sadakat gösterebilir..."

     "...Sende o var, bu var, falan dedi var, falan anlattı var, peki sende senden ne var Mevlana?..."

     "...Elalem şarap içer sarhoş olur, biz aşk ehliyiz içmeden sarhoş olmuşuz..."

10 Ekim 2011 Pazartesi

Romeo ve Juliet





      
      Devlet tiyatrolarının 1 Ekim'de perdeleri açmasıyla geçen hafta Ankara'da(eğitim nedeniyle Ankara'da bulunduğumu söylemiştim )oyuna gitmeyi çok istedik, ancak bilet bulamadık. Hafta sonumu ise İzmir'de (evimde yani) geçirdim, tiyatroya gitmeyi kafama koyduğumdan şansımı denedim ve C.tesi 14:00'e bilet bulmam mümkün oldu ancak. Çoğumuz tarafından konusu bilinen "Romeo ve Juliet" adlı  oyunu izledim.

     Konusu: Romeo ve Juliet, birbirine düşman olan iki ailenin çocuklarıdır. Karşılaştıkları ilk anda aşık olmuşlar ve böylece kavuşamama öyküleri başlamıştır. Juliet, Romeo'ya kavuşmak için ailesini yok saymayı göze alamaz ve kendini yok saymaya karar verir. Böylece rahibin yardımını alarak bir zehir içer; herkes onu ölmüş bilecektir. Ancak Romeo döndüğünde Julıet'in öldüğünü zanneder ve kendini öldürür. Romeo ve Juliet'te basit olarak aşk anlatılıyor denemez. Bunu aileleri düşman, engellere rağmen vazgeçmeyen imkansız aşk diye alımladığımızda daha doğru olur. Çünkü oyunun ana konusu en yalın haliyle, aşk ölümü bile göze alır şeklinde özetlenir.

      Oyunculuklar gerçekten kusursuzdu. Sahne tasarımı, dekor, kostümler, makyaj ise büyüleyiciydi hakikaten....Ancak benim devlet tiyatrolarını izlerken çoğunlukla yabancı oyun sahnelenmesinden rahatsızlığım var doğrusu. Türkçe yazılmış oyunları izlemek bana daha çok keyif verecek diye düşünüyorum. İyi seyirler...

    

3 Ekim 2011 Pazartesi

AZ - HAKAN GÜNDAY



         Yazarın okuduğum ilk kitabı hakkında söylenecek çok şey var...

  •  Değişik olan kurgusu merak uyandırıcı  
  •  Karakterler son derece uç, farklı
  •  Yazarın dili kendine özgü, sert hatta 
  •  Şiddeti, acıyı, kanı belki de hissetmek mümkün 
  •  "Bu kadar da olmaz" dedirten kesişmeler, şaşırtan sonlar (benim açımdan kitabın eksik gördüğüm yönü bu-zira ben realist eserleri daha severek okurum- olsa da hareketli hikayeleri, olağanüstü kurguları seven okurlar için özellikle tavsiye olunur)
       Kısacası kitabın arkasında da dediği gibi: "AZ" küçük bir kelime, büyük bir roman.
       

2 Ekim 2011 Pazar

Bir Zamanlar Anadolu'da



        Nuri Bilge Ceylan'ın (başrollerinde Yılmaz ErdoğanAhmet Mümtaz TaylanTaner BirselMuhammed Uzuner gibi profesyonel oyuncular olan) Cannes ödüllü son filminin ilk göze çarpan, ayırdedici özelliği; diğer filmlerine göre daha bol diyaloğun oluşu, daha hareketli ve akıcı bir senaryonun hakimiyeti diyebilirim.
        Filmde bir doktor ile cinayet soruşturması yürüten bir savcının yarım gün süren macerası işlenip izleyici bir polisiyenin içine çekilmektedir aslında. Ancak çoğu yorum gene izleyiciye bırakıldığından görüntülerin son derece uzun çekilmişliği Ceylan'ın alışmış olduğumuz tarzını yansıtıyor bu filmde de. Benim açımdan eksi yönü filmin süresinin gereğinden fazla uzun tutulmuşluğu. Sonuna doğru birazcık sıkıldığımı itiraf etsem de, yönetmenin tarzını bildiğimden film bende bir hayal kırıklığı yaratmadı. Ancak, filmin sonunu bekleme sabrını gösteremeyip salonu terkeden seyircinin olduğunu görmek N. Bige Ceylan'ın ancak belli bir izleyiciye ulaşabildiği gerçeğini gösteriyor sanırım. Genel izleyici profilinin Cannes ödüllü yönetmenimizin filmleri hakkındaki yorumunun "sıkıcı, anlaşılmaz, karmaşık" olduğunu da hatırlatıyor hatta. Öyleyse, herhangi bir kaygı taşımadan sadece içinde geldiğince çekiyor filmlerini yönetmen, baskısız...Belki de bundandır ödülleri toplayışı...
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...