25 Şubat 2013 Pazartesi

Bahar mı Geldi?

Pazar sabahı bahar gibi bir güne uyandı İzmir. Bu havada evde oturmak olmazdı. (Aslında benim planım "Kelebeğin Rüyası" nı izlemek olsa da böyle bir havada sinemaya gitmek pek cazip gelmeyince arkadaşlarla başka bir plan yapıldı.)


Kemalpaşa Kımız Çiftliği (uzun bir zaman önce gitmiştim)'ne doğru ya çıkıldı. Yemyeşil ormanın yanı başındaki bu çiftliğe ulaşım şöyle: Torbalı-Selçuk istikametine doğru geçtikten yaklaşık 4 km sonra, yine sağdaki toprak yoldan 800 metre daha içeri girip "Kazak Vadisi-Kımız Çiftliği" ne ulaşılıyor.



giris

Burada (belli bir ücret karşılığı) çocuklarınızı ata bindirebiliyor veya kendiniz de binebiliyorsunuz. Ben daha önceki ziyaretimde manejde binmiştim ama dün çok kalabalıktı ve herkes çocuğunu bindiriyordu, Manejde ata binen tek yetişkin ben olmiyim diye utandım ve binmedim :( Ormanda gezecek kadar eğitimim de cesaretim de olmadığından sadece bu şahane bakımlı atları görmekle yetindim. 


Bunun dışında burada yapılabilecekler şöyle:

"ORTA ASYA LOKANTASI: Geleneksel Orta Asya mutfağı yemeklerinin servis edildiği bu lokantada; Kazak, Özbek ve Kırgız Türkleri mutfağından seçme yemekler bulmak mümkündür. Bunlar arasında en önemlileri; Özbek pilavı, bavursak, kaz sucuğu, dana etli sebze, kavurdak, şaşlık, buharda pişmiş mantı, kömürde tavuk budu, çiğ börek, kespe köje çorbasıdır.
    Çiftlikte; özel olarak beslenen koyun ve keçilerin sütünden üretilen leziz yoğurt ve peynirler de alıcıları için satışa sunulmaktadır.

 OTAĞ: Çiftlikte, turistik amaçlı ve sabit olarak düşünüldüğü için betonarme inşa edilen bir “otağ” da bulunmaktadır. (Otağ Orijinalinde kıl ya da keçe çadırdır). Tamamen Kazakistan Türkleri’nin yerel özelliklerine göre düzenlenmiş Otağın içinde. Kazak kıyafetleri içindeki personel tarafından, yöresel el sanatı ürünlerinin tanıtımı ve satışı yapılmaktadır. 

KIMIZ ÜRETME ÜNİTESİ: Bu Orta Asya köşesinin tartışmasız en orijinal figürü, çiftliğe adını da veren, Türklerin en eski milli içkisi at sütünden yapılan “kımız”dır. Kımız, sulu ayran kıvamında, mayalı ve hafif alkollü bir içki olup, tadı Kafkas Türkleri’nin mucizevi bir diğer içeceği kefiri andırır. Kımızın, sağlığa faydalı yönleri, bilimsel yayınlara geçmiş. En iyi kımız, en az iki defa yavrulamış kısrağın sütünden elde edilebiliyor. Kazak Vadisi-Kımız Çiftliği’nde bulunan Alaş Kımız Üretme Ünitesi, Türkiye’nin ilk ve tek kımız imalatı yapan birimidir."
(Kaynak:http://www.izmirkulturturizm.gov.tr/belge/1-98334/kemalpasa-alas-kazak-vadisi-kimiz-ciftligi.html)

Burdan sonraki durağımız tesadüfen keşfettiğimiz "Nazarköy" oldu. Evler, ağaçlar, kafeler kıscası köyün herbir köşesi nazar boncuklarıyla bezenmiş bu şipşirin köy mutlaka görülmeli...


Atölyede boncuk üretimini canlı olarak görme şansınız da oluyor. Bir tanecik boncuk için verilen emek hayranlık uyandırıcı. Ustaların ellerine sağlık.  Benim için günün en enteresan anı boncuk yapımını görmem oldu. Ocağın başında, o sıcakta nasıl bir uğraşıdır, inanılmaz...


Bu arada öyle çok incik boncuk var ki; bayanlar başınız dönebilir:) 




Söylediğim gibi burada ağaçlar bile şıkır şıkır...
Böyle işte blogcanlar... Fırsat bulun ve görün bence...

Sevgiler...

15 Şubat 2013 Cuma

Kızlar Koşun :)


Bayanlar bu çekilişi kaçırmayın:


http://www.cicileydi.com/2013/02/cekilis3.html

14 Şubat 2013 Perşembe

Mim: Hangi şekilde kitap okumayı seversiniz?

Sevgili deeptone (sadevederin.blogspot.com) tarafından mimlenmişim. Kendisini kırmayıp müsaadenizle cevaplıyorum efenim:

Hangi şekilde kitap okumayı seversiniz?


Ben kitap okurken mutlaka uzanarak okumayı seviyorum. Olağanüstü bi durum yoksa mutlaka her akşam yatağıma girer uyumadan önce kitabımı okur, uyku bastırınca da başucuma bırakırım. Kitabı elimden bırakır bırakmaz da gözlerim kapanır zaten. Bu durumdan da ayrıca muzdaribim. Zira yatmadan önce kitap okumak bende niçin uyku ilacı etkisi yaratıyor çözemedim. En fazla yarım saat dayanabiliyorum, hemen uykum geliyor. Bu nedenle de kitaplarımı çok uzun bir zaman diliminde bitirebiliyorum. 


Bi de mutlaka beğendiğim yerlerin altını çizerim ya da "yıldız" koyarım cümlelerin başına. Sonra da bunları alıntı yaparım ajandama. İlerde dönüp bakınca anımsamak hoşuma gidiyor. Hatırlayamadığım da oluyor. O zaman sinir oluyorum, hafızama kızıyorum, unutkanım diye üzülüyorum ama olsun gene de yazıyorum çoğu kez. Seviyorum yazı yazmayı ondan belki de ;)

Gece yatmadan önce ayırdığım bu zamandan başka, metro veya otobüs beklerken de okuduğum oluyor. Ancak durakta beklerken daha ziyade gazete okurum ben. Genellikle işe giderken gazetemi alır, durakta beklerken de okumaya başlarım. Yolda da kısa bir süre devam edebilirim okumaya, fakat belli bir süre sonra yolculukta bir şey okurken midem bulanmaya başlar niyeyse (Benim gibi olanlar vardır mutlaka.).  

Sahilde, şezlongda uzanırken de kitapsız asla kalmam. Bunu yapabiliyorsam tatildeyim demektir. E haliyle o kitap da tadından yenmez ;) Kitap okumadan alınan haz iki-üç katına çıkar.

Artık "okumak" deyince interneti de anlamamız gerekiyor sanırım. Ben hiç internet aracılığıyla kitap okumadım. Gazeteleri okuduğum olur tabi bu yolla. Fakat kesinlikle aynı keyfi vermediğini düşünüyorum. Bi kere -sizde de aynı şey oluyor mu bilmiyorum ama- insan acele acele okuyor nedense ya da yazının sonu gelmeden yarıda kesiveriyor. Ya da başka sayfalara yönlenmiş buluyor kendini. Sonuçta aynı şey değil yani. 

Gazete en çok Pazar gününe yakışıyor ama di mi? Zaman sıkıntısı olmadan uzayıp giden kahvaltı eşliğinde, bitmek bilmeyen Pazar ekleriyle...

Bi Pazar tüm gazeteleri alıp koca bir Pazar günü sadece gazete okuma hayalim var biliyo musunuz? Bi engel de yok ama yapamadım hala :)

İşte benden böyleeee...

Kitapla kalınız...



12 Şubat 2013 Salı

Kayıp Gül&Ekim Yağmurları



Hayata bakışımızı değiştirmeyi hedeflemiş bir kitap. Anlatımı rahat olduğundan sürükleyici diyebilirim. Çok farklı şeyler söylemiyor ama hoş mesajlar yakalamak da mümkün... 

Fikir vermek için işte kitaptan bir alıntı:

"O yüzden artık her şeyi çözmek istemiyorum ben. Hayat benden güçlü, onu çözemem, çözsem de, onun üstesinden gelemem. Ama onun gücüne, yüceliğine, güzelliğine bakıp tat alabilirim belki. Onu anlayamam, ama hissedebilirim. Anlayamadığın bir sevgiliye dokunmak gibi."

(Kaynak:http://www.cerezforum.com/kitap-ozetleri/108876-serdar-ozkan-kayip-gul-ekim-yagmurlari.html#ixzz2KiDwHtFm)

Sevgiler...

10 Şubat 2013 Pazar

Havaya İnat Gezelim

Bu kış İzmir'de güzel yağmur yağdı. Neredeyse haftanın üç-dört günü yağmurlu geçiyor. (Şikayetim yok, toprak suya doysun :) Ancak kapalı mekanlara kapanmaktan sıkıldığımız için bu hafta yağmura inat gezelim dedik. Şemsiyeler böyle günler için di mi ama :)

Güzel bir kahvaltıdan sonra çok sevdiğimiz "Kozbeyli"de kahvemizi içmek istedik.   Küçük bir köy turunun ardından Foça'ya inip deniz havasını çektik içimize. Yağmur hızlanınca sığındığımız  bir kafede çaylarımızı yudumlarken bir yandan da denize düşen damlaları seyrettik.

"Kozbeyli", İzmir’e 55 kilometre uzaklıkta. Köye ulaşmak için Çanakkale yolu üzerindeki Foça yada Yeni Foça ayrımlarından sapmak gerek. Foça ayrımında sapıldığında 15 km sonra Gerenköy ayrımından dönülüyor ve yaklaşık 5 km sonra Kozbeyli’ye ulaşılıyor. Yeni Foça ayrımından sapıldığında ise Gencerlik köyü ayrımından dönülüyor ve 2 km sonra köye varılıyor.


Köyün simgesi olan meydandaki "Şakir'in Dibek Kahvesi", köyün en eski kahvesi. Molanızı burada vermeniz şiddetle önerilir.Köyün Pazar günleri kurulan küçücük de bir pazarı var. Uğramışken bir hatıra edinmek isteyenlere ise "Antik Koz" hediyelik eşya dükkanına bakmadan geçmemeleri önerilir.


Son yıllarda doğayla baş başa kalmak isteyenleri uğrak yeri olan bu otantik ve tarihi köyün dokusunun bozulmamasını diliyor, herkeslere güzel bir Pazar akşamı diliyorum efenim...


3 Şubat 2013 Pazar

Hükümet Kadın


Hükümet Kadın

Babaannesinin hayatını yansıttığı film için "Demet Akbağ oynamazsa ben bu senaryoyu yazmam" demiş Sermiyan Midyat.

Okuma yazma bile bilmeyen bu kadın bi anda Güneydoğu'nun ilk belediye reisi oluverir. Xate son derece azimlidir mücadelesinde. 

Filmde Xate'nin bu mücadelesi politik altyapı üzerine inşa edilmeye çalışılmış ve seyirciyi güldürerek mesaj verme yoluna gidilmiş. (Daha önce de belirtmişimdir) sinemada verilmek istenen "mesaj"ların seyircinin gözüne aşırı derecede sokulmaya çalışılması beni hep rahatsız etmiştir. Artı, bu tip filmlerde birçok sorunu işlemeye çalışmak, kurgunun fazlaca kalabalıklaşmasına yol açıyor ve bu durum göze batıyor (kanımca). Bu anlamda, "Hükümet Kadın", kızların okuyamama/para karşılığı evlendirilme, dil sorunu, ataerkil bakış açısı ve askeri darbeler dahil bölgenin ve ülkenin (hala da çözülememiş) birçok problemine değinmek isterken çok başarılı olamamış bence. (Örneğin askeri darbe konusu senaryoda çok havada kalmış.) 

Bir başka nokta ise, filmi Demet Akbağ'ın götürmesi. Mükemmel bir oyuncu, altından kalkmamış mı peki? Ziyadesiyle başarmış, söylenecek söz yok. Ancak yan karakterler  fazla pasif kalmış gibi. Hoş, bu izlediğimiz Xate'nin hikayesi gerçi ama bu durum da bir renksizlik yaratmış kanımca. Kısaca filmde güldüm, duygulandım, düşündüm ancak tam bir tatmin alamadım diyebilirim.

İyi seyirler...

2 Şubat 2013 Cumartesi

Gardenya ile Lale


Dün iki saksı çiçek daha katıldı evdekilerin arasına. Araştırmalarım gösteriyor ki; bu defa işim biraz daha zor. Buyrun beraber bakalım:
"Güzel kokulu gardenyalar genellikle ilkbahar ve sonbaharda olur. Ev ortamında zamansız ekilen gardenya sağlıklı büyümez ve çabuk bozulur. Seralarda ise kış boyunca da çiçeklenebilmektedir.
Gardenya bakımı zor bir bitkidir. Eve alıp geldiğiniz gardenyanın birkaç gün içinde tomurcukların açmadan döküldüğünüğ görebilirsiniz. Bunun nedeni havasız ortam ve eksik nemdir.
Gardenya bol güneş ister, Evde ışığa bakan özellikle sabah güneşinin alacağı doğu yönünde bir yere terleştirilmelidir. Bulunduğu ortam çok nemli olmalıdır. Bunun içinde; toprağına ve sulamasına dikkat etmek gerekir.
Gardenya toprağı: Toprağı asitli olmalı, suyu iyi süzdürür olmalı. Aynı zamanda çabuk kuruyucu özelliği olmalı. Şu ölçülere göre karışım her açıdan gardenyalara uygundur:
4 ölçü kestane toprağı + 3 ölçü saf torf + 2 ölçü ponza taşı
Yukardaki karışıma bir alternatif: İyi bahçe toprağı + kırmızı killi toprak + Ponza taşı.. Bunda her üçünün oranları eşit olmalı. Torbalarda hazır karışım olarak satılan özel açelya toprağı da uygundur, yalnız gardenya çabuk kuruyan ve havadar olan toprağı daha çok sever. Onun için o toprağa da beşte bir kadar ponza taşı ekleseniz çok iyi olur.

Sulama dengelerine çok dikkat edilmeli: Toprağı yarıya yakın nem kaybettiği zaman ılık su ile sulayın. Gelişmesinin durduğu zamanlarda daha da seyrek sulayın. Çiçeklenme tomurcuklanma dönemlerinde toprağı nemini değil ıslaklığını yitirince sulayın (yani bu dönemde toprak daha nemli kalmalı). Fazla ıslak toprakta uzun zaman bulunması veya kuru toprakta uzun zaman bulunması yüzünden çiçek tomurcukları açmadan bozulur. Ayrıca, suladıktan sonra alttan çıkan suyun tabakta beklemesi toprağın o suyu emmesine sebep olur. Buna izin vermeyin, altta biriken suyun saksıyla temas halinde olmamasını sağlayın. Mesela alt tabağı içine üç tane iri çakıl taşı koyup saksıyı bu taşların üstüne koyabilirsiniz.
Tropikal bir bitki olduğu için nemli ortam sağlamak ve yapraklarına su püskürtmek gerekir. Yapraklarına su püskürtme işinde dikkatli olmalısınız, sisleme gibi çok ince püskürtme yapan bir fısfıs kullanın ve yapraklarında su damlacıklarının birikmeyeceği şekilde az ama gün içinde birkaç defa su püskürtün. Su püskürtmesini 20 dereden az sıcakta en fazla günde bir defa, daha fazla sıcaklıklarda duruma göre günde birkaç defa yapmalısınız. Bu su kireçsiz ve biraz ılık olmalı."
(kaynak: http://www.cicekstra.com/gardenya-dogru-bakim-ister.html)
Lalenin bir hikayesi de var ;)
"Lale (Tulipa) zambakgiller (Liliaceae) familyasından Tulipa cinsini oluşturan güzel çiçekleri ile süs bitkisi olarak yetiştirilen, soğanlı, çok yıllık otsu bitki türlerinin ortak adı.
Anavatanı PamirHindukuş ve Tanrı dağlarıdır[1]. Türkler göçleri esnasında bu bitkinin soğanlarını Anadolu'ya getirmiştir. 1500'lü yıllarda Avrupa'ya Anadolu'dan giden lale özellikle Hollanda'da çok yaygındır. Soğanlarının üzerinde zarımsı bir örtü bulunur. Etli ve yeşil 2-8 yaprağı vardır. Çiçekler, saplar ucunda çoğunlukla bir, bazen ikidir. Çiçek parçaları altılıdır. Kırmızısarı ve ara tonlarda renklere sahiptir.
16'ncı yüzyılda Kanuni Sultan Süleyman tarafindan Hollanda Kralı'na gönderilen laleler, ilk başta Hollandalılar'ı ve kısa zaman içerisinde tüm Avrupalılar'ı hayranlık içinde bırakmışlardır. Böylece günümüze kadar dünya'nın en fazla lale üreten ülkesi Hollandaolmuştur.

Lale özellikle doğu kültür ve mitolojilerinde özel bir yere sahiptir. Edebi eserlerde sıkça kullanılmasının yanı sıra mitolojilerde de lalenin ortaya çıkışına dair farklı ve çok çeşitli hikâyeler bulunmaktadır. Bunların en ünlüsü ve özellikle doğu edebiyatında en sık kullanılanı Pers mitolojisindeki lalenin kökeni söylencesidir. Bu söylenceye göre yaprağın üstündeki bir çiğ tanesine yıldırım düşmüş, böylece çiğ tanesi ve yaprak alev almıştır. Daha sonra donarlar ve lale meydana gelir. Bu hikâyeden yola çıkarak, lale çiçeğinin ortasındaki koyuluğun bu yanma işleminin sonucu olduğuna inanılırdı."
(kaynak: http://tr.wikipedia.org/wiki/Lale)

Biraz detaylı olan bakım koşulları için ise aşağıdaki linki tıklayabilirsiniz:
http://www.bitkivecicek.com/lale-bakimi-ve-yetistirilmesi


Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...