28 Nisan 2012 Cumartesi

Yeraltı



Geçtiğimiz hafta sonu izlemiş olduğum filmle ilgili görüşlerimi ancak şimdi aktarabiliyorum:

Zeki Demirkubuz'un Dostoyevski'nin romanından esinlendiği filmi görmemek olmazdı benim için. Ankara'da memur olarak çalışan Muharrem'in hayatını konu alan film özgür ve de özgün bir uyarlama olmuş. İçsel hesaplaşmaların aktarıldığı "Yeraltı", tarz olarak sevenleri için dikkatle izlenilesi  ayrıntılarla dolu. Ancak film üzerine okuduğum bir eleştiride, yönetmenin kişisel bazı hesaplarını buradan halletmeye çalıştığı yazılmış. Bence de dikkat çeken bir eleştiri olmuş. Sizlerle de paylaşmak istiyorum:
"Demirkubuz'un birkaç sene önce Küf adında bir film üzerinde çalıştığı, hatta çekimlere bile başladığı ancak Nuri Bilge Ceylan'ın Üç Maymun filmi Cannes'da görücüye çıkınca çekimleri durdurduğu ve o günden beri de Ceylan'ı kendi öyküsünü çalmakla suçladığı, bugüne dek sadece bir dedikoduydu. Zeki Demirkubuz yeni filminde tüm bunları alenen dillendiriyor; Serhat Tutumluer'in canlandırdığı ve "Ankara Sıkıntısı" adlı romanıyla ödül kazanan yazar karakteri üzerinden Ceylan'ı hırsızlıkla, çevresinde toplanmış eski solcu bazı arkadaşlarını da onun şakşakçısı olmakla itham ediyor. "İki ödül aldın, kendini Shakespeare mi zannettin?" diyor açıkça.


İki önemli sinemacımız arasındaki meselenin bu şekilde perdeye yansıması, bir taraftan benim de hoşuma giden bir durum olmadı. Neredeyse çocukça buldum diyebilirim." (http://www.beyazperde.com/filmler/film-204106/elestiriler-beyazperde/) Ali Ercivan
Bundan başka, oyunculara bakarsak; Engin Günaydın aynen beklediğim  derecede başarılıydı ve bir kez daha hayran bıraktı kendine. Yalan Dünya'nın AçılayNihal Yalçın'ı sinemada ilk izleyişimdi (ki zaten Açılay'a da bayılıyorum). Onu da kusursuz buldum gerçekten. 







Son olarak, Filmin izleyicinin beklenti/tahminlerini karşılamayışı da hoş...Yalnız bana göre konular arası sert geçişler var, bu da kopukluk yaratmış. (Belki de  yönetmenin bilinçli bir tercihi tabi, bilemem.) 


İzleyecek olanlara iyi seyirler dilerim...


19 Nisan 2012 Perşembe

Bayanlara Duyurulur...

Bayanların hoşuna gidecek bir çekiliş vaaaaaaaaar!!!



http://makyaj-cantam.blogspot.com/2012/03/2cekilisim-urban-decay-naked-makyaj.html
En son bitirdiğim kitapta (Engereğin Gözü) geçen bilmediğim kelimeler...Sözcükte anlam meraklılarına:

Murassa: sıfat,Değerli taşlarla bezenmiş, cevherlerle süslenmiş.


Sorguç: isim Bazı kuşların tepelerinde bulunan uzunca tüy, tuğ, tepelik.

17 Nisan 2012 Salı

Engereğin Gözü



Livanelinin 1997 Balkan Edebiyat Ödülünü kazanan Engereğin Gözündeki Kamaşma adlı romanı yeni bir kapak düzeni ve içeriğindeki bazı değişikliklerle yeniden yayımlandı.
(
http://www.webhatti.com/kitap-ozetleri/678733-engeregin-gozu-zulfu-livaneli.html)



Arka Kapak: "Bir idam mahkûmu olarak yıllarca ölümü bekleyen şehzade, birdenbire mutlak iktidarın sahibi olur. Öyle bir iktidardır ki bu, ülkesinde yaşayan milyonlarca insanın canı onun iki dudağı arasındadır. Saraydaki haremağası ise cinsel gücü elinden alınmış bir hadım olarak tam bir iktidarsızlık simgesidir. Ancak bu iktidar alışverişi yön değiştirecek ve padişah mutlak iktidarsızlığın, haremağası ise padişah üzerindeki iktidarın temsilcisi olacaktır."


Ben çok seviyorum Livaneli'nin dilini. 

Bunu da sevdim. 

Akıcı, merak uyandırıcı, sürükleyici, bilgilendirici, dokunaklı...







E Bunlar da Çok Cici...



Aslında ben biraz da şansımı test etmek istiyorum...Şu yaşıma kadar çekilişlerden hiç bişey kazanamadım. Belki blog dünyası talihimi değiştirir...Ne biliyim değişen talihim sayesinde sayısal falan vurur, Öööle bi "çekim yasası" rüzgarı eser hayatımda falan filan işte:)

Güzel Bir Çantaya Hangi Bayan "Hayır" Diyebilir?

Çok hoş bir çanta değil mi? Ben de bayıldım  ve şansımı deniyorum.
Katılmak isterseniz  buyrun, tık tık:

15 Nisan 2012 Pazar

Tanrılar ve İnsanlar

Tanrılar ve İnsanlar
Vizyon tarihi: 1 Temmuz 2011 Yönetmen: Xavier Beauvois 
Oyuncular: Lambert WilsonMichael LonsdaleOlivier Rabourdin 
Orijinal adı Des hommes et des dieux 
Ülke: Fransa . Tür Dram 
Süre: 120 dk Yapım yılı: 2010 

Cezayir'in bir Arap köyünde huzurlu, dingin, doğal bir Manastır hayatları olan sekiz keşiş(*)...Radikal dinci teröristler tarafından yaşadıkları yerde huzur kalmayınca gitmekle kalmak arasında yaşanan git-geller (bu arada "gel-git" mi "git-gel" mi, kelimenin doğrusu hakkında ben de her defasında o gel-giti (ya da git-gel:) yaşıyorum, bağışlayın öğrenemedim)...

Seçilen konu ve oyunculuklara sözüm yok fakat filmin düşük temposu ciddi bir sabra davet ediyor izleyiciyi. (Sonuna kadar bekleyemeyip salonu terkeden  birçok kişinin olduğunu da eklemek isterim burada. Ha, bu film için bir gösterge değil o da ayrı ama ne biliyim paylaşım olsun, izleyicinin tepkisini yansıtmak baabında:)

Ayrıca karakterler üzerinde öykülemeye gerek duyulmadığı gibi işlenen konu (iç savaş) hakkında da detaylara girmekten sakınıldığından filmi hareketlendiren tek şeyin Manastır'da okunan ilahiler olduğu söylenebilir.


Son olarak, Cannes Film Festivali'nde Büyük Jüri Ödülü'ne layık görülmüş bir film olduğunu da not düşmek isterim.


(*)Keşiş: Filmde çok fazla geçen kelimenin anlamını izlerken tahmin etsem de  sözlükteki anlamını araştırmak istedim. Sizlerin de bilgisine sunarım:

Hıristiyanlık'ta evlenmemiş, manastırda yaşayan rahip
(Kaynak:http://tr.wikipedia.org/wiki/Ke%C5%9Fi%C5%9F)

hıristiyanlıkta olaya kendini diğer inananlardan daha bi fazla vermiş, inzivaya çekilmiş kimse..
(http://www.eksisozluk.com/show.asp?t=ma%C4%9Frip)


İkili Oyun

İkili Oyun
Vizyon tarihi: 4 Nisan 2008 
Yönetmen: Reto Salimbeni 

Orijinal adı One Way Süre: 114 dk Yapım yılı: 2006 

uzun metrajlı film Almanya . Tür Gerilim , Dram 

Geçen akşam tvde denk gelip (2. defa) izlediğim ve paylaşmayı hakettiğine karar verdiğim bir film "İkili Oyun"


Patronunun kızı (Judy) ile nişanlı olan  çapkın ve de başarılı Eddie bir sabah şirketteki yakın arkadaşının başına gelen tecavüz olayıyla sarsılır. Ancak beklenenin aksine mahkemede yalan ifade verir. Derken kendini farklı bir olayın içinde bulur. (Filmin seyrinin değişmesi seyirciyi canlı tutan bir yönü bana göre.)


Filmde ikili ilişkiler farklı açılardan sorgulanıyor. Aşk, arkadaşlık, dostluk, aile, akraba ilişkileri...Para/kariyer hırsı/iş yaşamının sahtekarlığı kavram(lar)ı mide bulandırıyor...Zira anlık zevk uğruna harcanan bir "kadın" hayatı erkek egemen dünyadan iğrendiriyor insanı. "Adalet yerini bulacak mı?" nın cevabını görmek için sabırsızlıkla bekliyor seyirci.


Oyunculuklar üzerine bişey söyleyecek olursam Angelina'yı oynayan Lauren Lee Smith dışında göze çarpan bir performans olmadığı kanaatindeyim.


Özetle, denk gelirseniz şans verin derim bu filme... 

8 Nisan 2012 Pazar

Yorumsuz...


Hasan Cemal Milliyet'teki köşesinde 12 Eylül işkencelerinden örnekler paylaşmış bugün. Yazıyı sonuna kadar okumak ciddi bir çaba sarfettim. Anlatılanları yapabilmek için insan dışı bir varlık olmak gerek çünkü...


“Bana bir gün bir avuç bok yedirdiler!”

Elbette 12 Eylül’ün işkencecileri de yargılansın!

12 Eylül’ü, bir askeri darbeyi, bir askeri yönetimi otuz küsur yıl sonra bugün hâlâ şöyle ya da böyle savunabilenleri, kendi ayıplarıyla baş başa bırakmaktır en doğru olanı...
Ben bugün ‘12 Eylül ve işkence’yi yazmak istiyorum, iki örnekle.
Biri, Felat Cemiloğlu.
Ondan dinlemiştim, Diyarbakır Askeri Cezaevi’nde, 1982 yılında yaşadıklarını. (*)
“Gardiyanlar koğuşta hep küfürle başlardı konuşmaya:
‘Ananı s...m, gel!’
‘Kızını s...m, gel!’
‘Karını s...m, gel!’
Seni psikolojik olarak çökertmek ve yıkmak için her şey yapılırdı. Kapının önüne çıkartarak cop sokmak... Seyredene de, o copu yalatırlar. Kusarsan, öbürüne yalatarak yeri temizletirler.
Bana bir gün bir avuç bok yedirdiler.
Tek ayak üstünde, duvar dibinde duruyorum.
Ceza!
Bir süre sonra yoruluyorum. Ayağım düşüyor yere, tutamıyorum.
Emre itaatsizlik!
Cezası:
Duvarın dibinde, kanalizasyonun kapağını kaldırdılar, bir avuç bok alıp ağzıma attım.
Sonra ağzımda pislik, hazır ola geçtim, öyle duruyorum.
Kıpırdamak yok.
Temizlemek yok.
Yere tükürmek yok.
Öylece ağzın kapalı, kımıldamadan ayakta, hazırolda bekliyorsun.
Bir süre sonra bıraktı, içeri girdim.
Elazığlı, ismi Ramazan. Allah razı olsun, bazı dişlerimi iple çekti. Çünkü temizleyemedim dişlerimi. Altın kaplama olan iki dişten birini cebine attı, birini bana verdi hatıra olarak...
Hapishaneden çıktıktan sonra ilk işim dişçiye gidip takma diş yaptırmak oldu.
Sekiz ay yattım, Diyarbakır E Tipi Askeri Cezaevi 33 No’lu koğuşta. 8 ayda 18 kilo verdim, iğne iplik kaldım.
55 yaşındaydım.
Genç olsaydım, dağa çıkardım.”
Felat Bey’i rahmetle anıyorum.
12 Eylül’den öteki örnek:
Zaman’daki köşesinde yazdı Mamak Askeri Cezaevi’nde, 12 Eylül’de yaşadıklarını:
“İlk görüş günü maruz kaldığım aşağılanma...
Hem de annemin gözleri önünde.
Verilen komutlarla koşar adımlarla görüş kulübesinin önüne gelip yerinizde sayıyorsunuz. ‘Kıta dur’ ile durup ‘hazır ol’da iken ‘rahat’ komutunu bekliyorsunuz.
Çektiğim o kadar işkenceden sonra küçük camın arkasında annemi görünce, farkında olmadan pozisyonum bozulmuş.
Arkamda bekleyen askerin postalıyla baldırlarıma indirdiği tekmelerin canımı hiç yakmadığını, ama o an yaşadıklarımın hayatımın en kötü hatırası olduğuna inanıyorum.
Hiçbir evlat annesine böyle bir şeyi yaşatmamalı.
Benim annemin karşısında kahrolarak yaşadığım aşağılanmayı, 12 Eylül darbecileri bütün topluma uyguladı.
Komutlarla yönetilen, o saçma talimatlara uymayınca aşağılanarak ceza gören bir toplum haline geldik.
Uzun yıllar, Mamak Askeri Cezaevi’nin komutanı olan Albay Raci Tetik‘i bir yerde kıstırıp öldürme hayalleri kurdum.
Yıllar boyu İstiklâl Marşı‘nı dinleyemedim.
Nutuk‘tan da, Gençliğe Hitabe‘den de, dayak altında okutulduğu için nefret ettim.
Bu öfke ve nefreti gençlerinin zihnine kazımak, 12 Eylül darbesinin yegâne başarısıdır.” (**)
İyi pazarlar!

* Hasan Cemal, Kürtler, Doğan Kitap, 2003, sayfa 15-36.
** Mümtaz’er Türköne, Hesaplaşma, Zaman, 6 Nisan 2012.


 

Kalanchoe - (Kalanşo)




Yine yeni bir çiçeğim oldu...Kalanchoe Çiçeği...Birçok rengi vardı çok kararsız kaldım seçim yaparken...Sonunda sarıyı seçtim...Gelir gelmez de her zamanki gibi bakımını araştırdım:







Diğer renkler...


Çok nazlı görünmüyor ya umarım yerini sever...

7 Nisan 2012 Cumartesi

Kolay Kadın!!!


"İffet" adlı dizide az önce duymaya maruz kaldığım bir replik: 

"Kolay Kadın!!!" başlığı altında tartışılmaktadır. İffet şöyle der: "Kolay kadın yoktur, seven kadın vardır."

zor kadın
http://www.itusozluk.com/gorseller/zor+kad%FDn/106951

Kadınları sınıflandırma hakkını kim, nereden buluyorsa söyler mi lütfen, kolay kadın nasıl olur? 


Bir de, kolay kadın varsa kolay erkek de var mıdır? Yoksa, neden  yoktur? 





Şahane Misafir


Şahane Misafir
                                  Vizyon tarihi: 6 Nisan 2012
                                  Yönetmen: Ferzan Özpetek 
                                  Oyuncular: Elio GermanoBeppe FiorelloCem Yılmaz

                                  Orijinal adı Magnifica Presenza 

                                   İtalya , Türkiye . Tür Dramatik komedi 

                                  Süre: 106 dk Yapım yılı: 2012  yazısı ekle

Aktör olmayı kafasına fena takmış Pietro'nun öyküsünü izlediğimiz filmde Ferzan Özpetek ruhu ziyadesiyle göze çarpıyor. Kendine has bir tarzı olan yönetmenin filmlerinde görmeye tanıdık olduğumuz hikayelere yer vermesi (gay ilişkiler gibi...) "Özpetek sürekli olarak kendini tekrarlıyor mu?" hissiyatı uyandırsa da tür olarak farklı oluşu ile Şahane Misafir ayrı bir yer bulacak kendine diye düşünmekteyim. Sürpriz olarak Cem Yılmaz'ı görmek keyifli ise de başroldeki Elio Germano' nun performansı bir harika...


Filmin müziği Sezen Aksu’ya ait olan "Gitmem Daha" da mükemmel. Dinlemek için:

http://www.cinerium.com/sinemafilm/filmmuzikleri/sahane-misafir-film-muzigi-sezen-aksu-gitmem-daha.html


Bir de benim gözlerim Serra Yılmaz'ı aramadı değil:)

Not: Filmi sinemada Türkçe dublajlı izlemek, hayal kırıklığı oldu benim için...Gidecek olursanız bu ayrıntıya dikkat ediniz...İyi seyirler...


Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...