30 Kasım 2011 Çarşamba

Günün Sözü :)

   "Hz. İsa ve Sokrates gibi benim değerim de sonra anlaşılacak."
                                                 İmza - Nihat Doğan - (Teke TekProgramı)

28 Kasım 2011 Pazartesi

Dedemin İnsanları


   "Çağan Irmak" ismini duyunca izlemeye gayret gösteriyorum. "Dedemin İnsanları" konu itibariyle ilgimi de çekince vizyona girer girmez koştum...İzmirli olarak; bir dede Selanik, diğeri Makedonya, anneannenin babası da Giritli ise gel de ilgini çekmesin...Bayılırım yöresel ağızlara ("Dondurmam Gaymak" tek geçtiğim filmdir bu anlamda) ki; Çağan Irmak çok başarılı aktarır bunu beyazperdeye. Vazgeçemediği oyunculara da borçlu bunu elbette...Çetin Tekindor, Hümeyra gibi alışık olduğumuz ustaların yanı sıra Yiğit Özşener, Gökçe Bahadır, Sacide Taşener  gibi isimler son derece başarılıydılar. "Ozan" rolündeki çocuk oyuncunun da performansı muhteşemdi. Abartıdan uzak, yalın, içimizden biri gibiler oynarken...Çağan Irmak'ın en çok da bunu yakalaması çok hoş. Duygulanırken, gülümseten de bir film olmuş...
    Ama benim bu defa gözüme batan yanları olmadı değil...Hep Mahsun Kırmızıgül' e yapılan bir eleştiridir (ki, benim de Mahsun'da en çok gözüme batandır)- mesaj verme-çok çok konuyu işleme derdi - 
işte Ç. Irmak da burda onun derdine kapılmış biraz...Mübadele, 12 Eylül, taşra insanının ikiyüzlülüğü, bir çocuğun büyümesi, anarşist diye tutuklanmış ve gözaltında kaybolmuş aşkını bekleyen yalnız bir kadın, Türk-Kürt kardeşliği mesajları, eşcinsel bir çift... Kısacası bir dağınıklık var. Bir de şaşırtıcı finali ben yakıştıramadım kahramanımıza...Bu eksiklere rağmen ellerine sağlık diyor, mutlaka görünüz diyorum...

    İyi Seyirler...!

26 Kasım 2011 Cumartesi

Deneyiniz...

 

"Kenton"dan Çikolatalı-Portakal Parçacıklı Puding...Bence başarılı...Deneyiniz...


   

25 Kasım 2011 Cuma

25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Günü

Konuyla ilgili olarak geçen yılki paylaşımımı anımsatmak istiyorum:

Gel demekle bahar gelmiyor...

   En son paylaştığım postta bahsettiklerime cevap vermiş sanki Hasan Pulur dünkü köşe  yazısında. Ben de sizlerle paylaşıyorum:
"Gel demekle bahar gelmiyor...
   Her toprakta, her bitki yetişmiyor. Sadece toprak mı, havası, suyu, iklimi de uyacak, kaynaşacak.
Diyeceksiniz ki onun çaresini buldular, veriyorlar hormonu, uzaktan bakışta işte domates, işte patlıcan diyorsunuz, yemeğe gelince başka bir şey, tadı yok...
Demokrasiler böyle.
* * *
Her toplumda demokrasi gelişir mi?
Kolay mı, gelişmiyor işte...
Diktatöre karşı ayaklanmak yetmiyor.
Adam demokrasi alfabesini bilmiyor ki, sadece duymuş, sanıyor ki diktatörü devirdi mi demokrasi gelecek...
İşte Mısır!
Mübarek gitti ne oldu?
Yine “Tahrir” meydanı kan döküyor, birkaç ay önce Mübarek’e karşı ayaklanmışlardı. Mübarek gitti ama bekledikleri gelmedi, aslında beklediklerini onlar da bilmiyorlar ya!
* * *
Amerikalılar Irak’tan elini çeksinler, Saddam’ı idam etmenin demokrasiyi getirmek olmadığını anlayacaklar.
İşte LibyaKaddafi’yi linç etmek demokrasi için yeter mi?
* * *
Hele bazıları toplanıp Suriye’de demokrasi istiyorlar, komik ki komik?
Hâlâ kadınların otomobil kullanmalarını kabul etmeyen, bunun için mücadele(!) verenleri gördükçe...
Şu Arap Birliği’ne bakın ensesi en kalın olanlar kim?
Suudi Arabistan mı, Katar mı?
Bunlar mı demokrat?
Komik oluyor komik. Hele bunları savunanlar... Başbakan Erdoğan’ın sözlerini ileri ömrümüz boyunca unutmayacağız.
“Siz bu işleri nasıl başardınız?” diye soranlara:
“Laik hukuk devletiyle” demiş...
İşte bu, işte bu kadar!
Siz Türkiye Cumhuriyeti’nin, bunca badireye rağmen ayakta kalışını merak edenlerden misiniz?
* * *
Bizde o da var, bu da var, şu da var demekle demokrasi var olmuyor, demokrasi o topraklarda da yeşerir ama, inanan olursa.
Kapı çalmış, kadın açmış, bir adam:
“Ben Mehmet Efendi’nin askerlik arkadaşıyım...”
Kadın, “buyur etmiş”, “Bizim bey birazdan gelir” demiş...
Biraz sonra gelmiş, askerlik arkadaşıyla sarmaş dolaş olmuşlar, adam karısına sormuş:
“Arkadaşıma yemek çıkardın mı?”
Kadın boynunu bükünce, adam kükremiş:
“Ee kadın, tencere mi yok, tava mı yok, tabak mı yok, çatal mı yok, bardak mı yok, sürahi mi yok?”
Kadın dayanamamış:
“Bakın hiç yağı, unu, şekeri, eti, pirinci, tuzu, biberi ağzına alıyor mu?”
“Demokrasi” diyorlar, gerisini sormuyorlar.
“Bahar” demekle, Arabistan’a bahar gelmiyor." ( milliyet gazetesi,24/11/2011,hasan pulur )

23 Kasım 2011 Çarşamba

Türkiye'de Demokrasi Var Mı?

    Memleketin Hali'nde (Çarşamba 20:20'de Habertürk TV'de) bu hafta Gazeteci Balçiçek İlter, Siyaset Sosyoloğu Nur Vergin ve Siyaset Bilimci İhsan Bal Türkiye'nin imajını tüm yönleriyle ele aldı.


    Gündemdeki iç ve dış politikaya ilişkin konulardan bahsedilirken bir ara tartışma konusunun başlığı "Türkiye'de demokrasi var mı?"  oldu. Bana kalırsa, bu konu  hala oturulup tartışılıyorsa cevap zaten ortadadır. Zannetmem ki; demokrasinin içselleştirildiği ülkeler otursun da bu mevzuyu tartışma konusu yapsın; değil mi? 

21 Kasım 2011 Pazartesi

Gine domuzu - Guinea Pig - Ginepig

inanılmaz sevimliler değil mi?
    Bugün, bayramda görüştüğümüz dostlarımızın evlerinde kısa bir süre misafir ettikleri çok sevimli bir evcil hayvandan bahsetmek istedim. Bilenler/besleyenler vardır mutlaka ama benim için taze bir bilgi olduğundan paylaşma ihtiyacımı mazur görünüz:)  

   Gine domuzu ya da Kobay (Cavia porcellus), tıknaz, birçok renkte ve şekilde tüyleri olan evcil kemiricidir. Özellikle Amerika veAvrupa’da oldukça popüler bir evcil hayvandır.Yaklaşık on bin yıl öncesine tarihlenen ilk evcil kobay kemikleri Peru’da bulunmuştur. Tıpkı bugün olduğu gibi o dönemde de   Güney Amerika’da kobaylar etleri için besleniyordu. Kobayların yetiştirilmesinden kadınlar sorumluydu. Gerektiğinde kesip yemeğini pişiren gene kadınlardı. Özellikle İnka döneminde evcil kobayların yetiştirilmesi iyice yayıldı.

İspanyolların Güney Amerika’yı keşfetmeleriyle beraber evcil kobaylar Avrupa’ya taşınmaya başlandı. Zamanla Avrupa’da ve tüm dünyada evlerde beslenen popüler bir hayvan haline geldi. Son yıllarda Türkiye'de de popüler olmaya başlayan kobaya, sıklıkla guinea pig ya da ginepig denmeye başlanmıştır. Bu isimler kobayın doğrudan İngilizce karşılığından alınmıştır. Türk Dil Kurumu'nun sözlüğünde ginepig diye bir madde yoktur. (kaynak: wikipedia.org)

20 Kasım 2011 Pazar

Pelikanos :)






















(Karşıyaka) Bostanlı sahilini ziyaret eden pelikanlar...İzlemek çok keyifliydi...Profesyonel bir fotoğraf makinem yok yazık ki, görüntüler muhteşemdi, benimkiyle bu kadar yansıyabiliyor karelere... 

17 Kasım 2011 Perşembe

Bay Hiçkimse - Mr. Nobody


                                                       (Beyazperde.com'dan:)

Jaco van Dormael’in üçüncü uzun metrajlı filmi, kendi sözleriyle 'herkesin karşılaşabileceği sonsuz olasılıklar hakkında gerçekten de yüksek bütçeli deneysel bir film'. Indiewire, Belçikalı yönetmenin bugüne kadarki en yüksek maliyetli bu filmini 'hem bilimkurgu, hem romans hem de Lynchvari bir zihin oyunu' diye nitelendiriyor. Başlıkta bahsi geçen Bay Hiçkimse, 2092 yılında dünyada kalmış son ölümlü olan 117 yaşındaki Némo adlı bir adam. Ölüm döşeğindeki Némo genç bir çocukken bir peronda durduğunu hatırlar. Tren kalkmak üzeredir. Annesiyle birlikte mi gitmeli, yoksa babasıyla mı kalmalıdır? Bu karar, sonsuz sayıda olasılığı doğuracaktır... Ve pek çok gezegen, iki ölüm ve sevilecek kadınlar...


Uzun zamandır bu kadar keyif alarak izlediğim bir film olmamıştı. Kafa yorarak izlenen, sonrasında etkisinin sürdüğü filmlerden. Oyunculuklar son derece başarılı...Çok etkileyici ve başarılı bir film hakikaten...

16 Kasım 2011 Çarşamba

Biraz Kelime Bilgisi...

    Karşıma bilmediğim bir kelime çıktı mı, bir kenara not alır, anlamını araştırırım sonradan...Bugün, "Niye bloğumda paylaşmıyorum ki?" dedim. Hem kendim için kalıcı olsun, hem de meraklısına katkım olsun...
    
   KALLAVİ: 1. Vezir ve sadrazamların giydikleri bir çeşit kavuk.
                      2.  Çok iri, kocaman. (kaynak:tdk)
   
  TEVAFUK: Birbirine uyma, uygun gelme. (kaynak:tdk)

15 Kasım 2011 Salı

Hayat Paylaşınca Güzel La-la-la-la-la-laaa.....

   Ne güzel söylemiş Sertab gene, hep beraber dinleyelim mi?

En çok da şurasını sevdim:

"Naparım tek başıma doğuşunu güneşin?"

13 Kasım 2011 Pazar

Atatürk Çiçeği

 
     (Eğitim nedeniyle gittiğim şehir) Ankara'dan evime döndüğümde eşimin benim için aldığı adı gibi güzel bir çiçek karşıladı beni. Adının nereden geldiğini merak edip araştırdık. 
Atatürk çiçeği (Euphorbia pulcherrima), anavatanı Meksika ve Orta Amerika olansütleğengiller familyasına ait bir çiçek türü.
İngilizce adı Poinsettia' olan bu bitkiyi 19. yy'da Meksika'dan ABD'ye götüren ve yaygınlaştıran ABD'li devlet adamı, psikiyatrist ve bitkibilimci Joel Roberts Poinsett'den alır. "Atatürk" adı ise, bir süs bitkisi olarak Türkiye'de yetiştirilmesi ve tanınmasına ön ayak olanMustafa Kemal Atatürk'ten gelir. Ancak çiçeğe ismi Atatürk vermemiştir. Yetiştirilmesi sırasında görev alan bitki bilimcilerden gelen öneri üzerine bu isim takılmıştır. Bu çiçeğin dışında dünyada devlet adamı ismi taşıyan herhangi bir bitki yoktur. [1] Bitkinin diğer bir adı da "Noel yıldızı"dır. Atatürk çiçeğinin çeşitleri yoktur ama rengi koyu kırmızıdan pembeye doğru değişebilen çeşitleri vardır." (kaynak: wikipedia.org)

10 Kasım 2011 Perşembe

En Sevdiğim Fotoğraf



   O'nu en sevdiğim fotoğrafıyla anmak istedim bugün...En derin sevgi-saygı-şükranlarımla...

8 Kasım 2011 Salı

Kahveci Hacıbaba

   Bayılırım Türk kahvesine...Tavsiye üzerine Ankara-Kızılay'daki Kahveci Hacıbaba'ya gitmiş ve oldukça beğenmiştik. Kahve-severler için (paylaşıyorum) oldukça zengin menüsünün yanı sıra sunum da usulüne uygundu(Kahve fincanının kenarına bırakılan lezzetli bir adet lokum ve minik bir bardak su ile).



   "Kumda-DamlaSakızlı-Sütlü-Çikolatalı ve Menengiç Kahveleri"nden hepsini denedim ve bayıldım. İçlerinden Menengiç benim için ilkti ve farklı bir lezzetti. Daha iri taneli olan kahve sanıyorum ki daha iri çekiliyor. Fincanın dibinde kalan telve de iri olduğundan fal bakmaya uygun bulmadım ben:) Ancak tadı neffis..! 
   
       Meraklısına araştırdım:
"Menengiç veya mengüç kahvesi olarak adlandırılan kahve, antepfıstığının yabanisinden yapılan bir içecek. Yöresel bir tat olarak, Urfa yöresinde, sıkça kullanılan menengiç kahvesi, sağlık açısından da oldukça faydalı bir kahve.
MENENGİÇ (MENEGÜÇ) KAHVESİNİN FAYDALARI ;
* Öksürüğü keser.
* Balgam söktürür.
* Nefes açıcıdır.
* Nefes darlığına iyi gelir.
* Antiseptik özelligi vardır.
* Göğsü yumuşatır.
* Solunum yollarına faydası vardır.
* Ayak terlemelerini önler.
* Yaraları tedavi eder.
* Böbrek kumlarının dökülmesine yardımcı olur.
* Ses tellerine iyi gelir.
* Mide ağrılarını dindirir.
* Kalp yetmezliği riskini azaltır.
* Afrodizyak etkisi vardır.
*Yağlı bir içecektir, yüksek E vitamini ve doymamış yağ asidi düzeyi ile kandaki kolesterolü düşürmeye
kalp ve damar sertliğini önlemeye yardımcı olur."
MENEGİÇ KAHVESİNİN YAPILIŞI ; Menengic Kahvesi TÜRK KAHVESİ tarzında ağır ateşte pişirildiği gibi, hazır kahve tarzında da kullanılabilir.
TÜR KAHVESİ GİBİ PİŞİRMEK İÇİN : Bir Çay fincanı SÜT için bir tatlı kaşığı, Kahve Fincanı için bir kahve kaşığı Menengiç Kahvesi cezveye koyarak kısık ateşte bir taşım kaynatınız. Bir dakika bekleterek Şekerini isteğe göre ayarlayıp servis yapınız.
 Fincanda da böyle iri taneler kalıyor işte...

Ben ilk bulduğum yerden alacağım,  kendim de deneyeceğim...

7 Kasım 2011 Pazartesi

Conversations With Other Women (Başka Hatunlarla Muhabbetler)

2005 ABD yapım
Yönetmen: Hans Canosa
Süre:   84 dk.


  Künyesi romantik-komedi olan filmler; benim için zor izlenen kategoridedir...Diyaloglarını doğallıktan uzak, esprili sahneleri oldukça yapay, tesadüfleri zoraki bulurum. Ancak yolları ayrılmış iki insanın davetli oldukları düğünde karşılaşmalarını konu alan bu filmi sıkılmadan izlediğimi söylesem yalan olmaz. Filmin, bölünmüş iki kareden sunulması ayrıcalıklı yönlerinden. Zaman zaman   geçmişleriyle ilgili mesajları karelerden birinde aktarırken diğer karede anlık olay örgüsünün sürmesi dikkati canlı tutuyor. Başarılı oyunculuklar ise güçsüz senaryo karşısında silik kalmış denebilir. Türü arasında bir adım farklı yere konabilecek bir film izlemek isteyenlere iyi seyirler.


  Not: Bu arada filmin Türkçe çeviri ismini hiç beğenmedim.

6 Kasım 2011 Pazar

Fırsatçılar Aman Kaçırmayın!

Radikal'den birkaç gün önceki haber: 

"Van Emlakçılar Derneği Başkanı Salih Özbek, "Yaşanan depremin ardından ev kiralarında ciddi artışlar olmaya başladı, belki daha da artacak" dedi.
Özbek yaptığı açıklamada, depremin ardından birçok insanın kenti terk ettiğini, şehirde kalanların önemli kısmının ise halen çadırlarda yaşamını sürdürdüğünü bildirdi. 
Vatandaşların müstakil evlere ve depremden zarar görmeyen TOKİ konutlarında kiralık ev arayışına girdiğini, bir hafta geçmesine rağmen bu yerlerde kiralık evlerde yüzde 30 oranında bir artışın gözlendiğini anlatan Özbek, “Yaşanan depremin ardından ev kiralarında ciddi artışlar olmaya başladı, belki daha da artacak” diye konuştu. Depremden önce kaloriferli ve doğalgazlı bir dairenin kirasının 550 ile 600, lüks konutların ise 750 ile bin lira arasında değiştiğini anımsatan Özbek, bu fiyatın korunması gerektiğini söyledi. "
Diyecek bir şey bulamıyorum. Bu yaşananlar her birimizin başına gelebilir. Allah fırsatçıların gazabından korusun...!

3 Kasım 2011 Perşembe

İzmirlinin Kar Sevinci

   (Eğitim nedeniyle bulunduğum şehir) Ankara, gitmeme bir gün kala bana bir sürpriz yaptı. İnceden yağan yağmur ince ince kar tanelerine dönüşünce benim sevincimi gören oda arkadaşlarım halime çok güldüler. Camın kenarından ayrılamayan ben İzmir'deki yakınlarımı arayıp "Bilin bakalım, burada ne yağıyor" diye nispet yapmaktan da geri kalmadım tabi. Sanırım en son 2002 kışıydı İzmir'e kar yağalı. Hiç kar tatili yaşamamış, bir sabah uyanıp da her yeri bembeyaz örtülü görmemiş biriyim ben. Haliyle pıtır pıtır dökülen kar taneleri bana pek sevimli geldi bu sabah...

2 Kasım 2011 Çarşamba

Firarperest



   Hayranı olduğum bir yazarın henüz okuduğum sekizinci kitabını (diğerleri okuduğum sırayla -Mahrem, Araf, Bit Palas, Med Cezir Yazıları, Siyah Süt, Aşk, İskender-) paylaşmak istiyorum bugün. "Firarperest"te yazar; aşktan, ilişkilerden, dostluktan, kadınlardan,  yazarlardan, sanatçılardan hatta kendinden söz ediyor. Kendi gözüyle yaşamı anlattığı toplamda 64 deneme yazısından oluşan kitabın sayfalarını M.K. Perker'in çizimlerinin süslemesi bana okurken ayrıca keyif verdi.
     Elif  Şafak en sevdiğim yazarlar arasında yer alsa da artık diline, üslubuna, önem verdiği konulara olan aşinalığımdan "Mahrem" ve "Araf"tan sonra benim için düşen bir ivmesi olduğunu söylemeden edemeyeceğim. Bir de "Aşk" romanı işlediği konuya da olan ilgimden benim için çok ayrıdır.

1 Kasım 2011 Salı

Beni En Çok Ne Mutlu Eder?

   Bugünkü Hürriyet'te Ahmet Hakan'ın "Beni En Çok Ne Mutlu Eder?" yazısı için: 

   Bence de insanın kendi cebinde unuttuğu kendi parasını bulması gayet mutluluk verici oluyor...Sanki ona başkasından sunulmuş hissi uyandırıyor, üstelik miktarın küçüklüğü de farketmiyor pek...
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...