31 Ekim 2012 Çarşamba

İstanbul

Bayram tatilimi İstanbul'da geçirdim ve daha önceki ziyaretlerimde görme fırsatı yakalayamadığım Tarihi Yarımada' nın bir kısmını gezme şansım oldu bu kez. Bu eşsiz güzellikleri görme şansı olanların, benim kadar geç kalmamalarını tavsiye ediyor; bu konuda bize rehberlik eden sevgili kızkardeşime de buradan tekrar teşekkürlerimi sunuyorum. (Kendisi kısa zamanda bu koca şehri öyle güzel keşfetmiş ki; her defasında hayretler içinde kalıyorum İstanbul'u bunca çözebilmiş olmasına.)

İşte Tarihi Yarımada' nın bir kısmı:

Ayasofya Müzesi:


325 yılında Bizans İmparatoru tarafından kilise olarak yaptırılan Ayasofya Müzesi, 537 yılında yeniden inşa edilmiş ve İstanbul'un fethi sonrasında Sultan II.Mehmet tarafından camiye çevrilmiştir. Dünyanın sekizinci harikası olarak gösterilen Ayasofya, günümüzde Müze olarak hizmet vermekte ve İstanbul'da mutlaka ziyaret edilmesi gereken yerler arasındadır. 

Ayasofya'nın ilk kez Roma İmparatorluğu döneminde, Roma İmparatoru Büyük Konstantin'in imparatorluk merkezini İstanbul'a taşıması ile başlayan inşaatlar sürecinde 325'li yıllarda yapıldığı bilinmektedir. Bina bu dönemde büyük bir deprem sonucunda tahrip olunca, 360'lı yıllarda II.Konstantin tarafından kentin en büyük kilisesi olarak yenilenmiş ve adına "Büyük Kilise" denmiştir. Dönem içinde "Hagia Sofia" olarak anılmaya başlayan kilise, çıkan ayaklanmalar sonucu yanan kilise yine onarılmış ve 532 yılında hipodromda başlayıp günlerce devam eden Nika ayaklanmasında da yanınca, İmparator Justinianos tarafından bugünkü görünümüne yakın olarak 5 yıl içinde yeniden inşa ettirilmiştir. Ayasofya, İstanbul'un fethinden sonra ise Sultan II.Mehmet tarafından camiye çevrilmiştir.

Bugün müze olarak kullanılan Ayasofya da restorasyon çalışmalar her daim devam etmektedir. Üst taraftaki galerideki eserler Mozaikler Galerisi olarak hizmete açılmıştır.  

(kaynak:http://www.istanbeautiful.com/tr/istanbul-muzeler/ayasofya-muzesi/)

Burada, gerçekten büyülendiğimi itiraf etmeliyim. Mimarinin kusursuzluğu, mozaiklerin inceliği, hem İslam hem Hristiyanlık dinlerinin motiflerini bir arada barındırıyor olması da müzeye özgü ayrı bir ayrıcalık.


Yerebatan Sarnıcı:




Yerebatan Sarnıcı şüphesiz İstanbul'un en çok turist çeken yerlerinden birisi. Tarihi yarımadada Sultanahmet Meydanının yakınında Divan Yolu üzerinde bulunan Yerebatan Sarnıcı, İstanbul'un en büyük sarnıçlarından ve İstanbul'da mutlaka görülmesi gereken yerlerden birisidir. Özellikle yürüme yollarının sonuna kadar yürüyüp bir sütunun altında ters yerleştirilmiş olarak duran medusa başı önünde resim çektirmeniz tavsiye edilir.

Yerebatan Sarnıcı aynı zamanda Bazilika Sarnıcı olarak da adlandırılmakta ve 140x70 metre boyunda 336 adet sütunlu ve 80.000 metreküp su alma imkanına sahip bir su deposu hüviyetindedir. Sarnıç, Bizans ve Roma dönemlerinde su ihtiyacını karşılamak üzere yapılmıştır. Osmanlı döneminde ise sarnıç daha çok sulama için kullanılmıştır. 

(kaynak: http://www.istanbeautiful.com/tr/istanbul-cesmeler-sarniclar/yerebatan-sarnici/)


Topkapı Sarayı:


Topkapı Sarayı, tarihi yarımadada bulunmakta ve İstanbul'un en çok ziyaret edilen yerlerinden birisi. 15.yy.dan 19.yy.a kadar Osmanlı Padişahlarının yaşadığı Topkapı Sarayı, muhteşem mimarisi ve barındırdığı değerler ile İstanbul'da mutlaka görülmesi gereken yerlerdendir.

Burası, bizim en son gittiğimiz yer olduğundan inanılmaz yorulmuş bir haldeydik. Bir-iki saate yakın bir zaman ayırmış olmamıza rağmen, az bir kısmını ve istediğim özeni gösteremeden gezebildik. Örneğin en çok merak edilen kısımlardan biri olan "Harem" bölümüne giremedik. Benim gidecek olanlara tavsiyem; fazla yorulmadan gitmeleri ve "en az" yarım günlerini (mümkünse tüm günlerini) ayırmaları.

Şimdilik bu kadar. İstanbul tatilimin ikinci yarısını ilerleyen günlerde paylaşacağım.

1 yorum:

  1. yakında onları da yıkıp site yapmadan önce gelin bence de :)

    YanıtlaSil

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...