19 Şubat 2018 Pazartesi

İki Film

Selam...
Yine uzun bir ara vermişim yazmaya. Vermişsem vermişim canım o kısmı sorgulamak istemiyorum. 
Şimdi buradayım. Önemli olan da bu. Son zamanların en önemsenen  mevzusu da bu değil mi zaten? "Anda kalmak" hadisesi.

"İşte geldim burdayım" gingle'ının ardından konuyu hiç uzatmadan amaca doğru yol alayım. Benim yazmaktan en keyif aldığım konular kitaplar ve de filmlerdi. Hala öyle olur büyük ihtimalle. Öyleyse hemen iki film yorumu bırakıp kaçacağım. Sonrasında da kitaplar gelecek, bu defa kararlıyım. Eminim benim naçizane yorumlarım olmasa da gezegen dönmeye devam edecektir :) ama ben hep söylediğim üzere en başta kendim için yazıyorum. Hatta son yıllarda kendime en yakın hissedip en aktif olduğum sosyal medya platformu olan instagram hesabımı bile bu yüzden kullanıyorum. Kendimi kayıt altına alıyorum sanki ve nedendir seviyorum bu durumu. En azından şimdilik...

Gelelim filmlere...

İlki, Cumartesi günü izlediğim Cebimdeki Yabancı


Ferzan Özpetek filmlerinde görmeye alıştığımız ve de çok sevdiğimiz Serra Yılmaz 'ın ilk yönetmenlik girişimi olan film bir uyarlama imiş. Zaten Ferzan Özpetek'ten alışık olduğumuz Avrupai atmosfer, filmin uyarlama oluşunu da hesaba katarsak, ilk beş-on dakikada kendini ziyadesiyle hissettiriyor. Bundan rahatsız mıyız? Yoo :)

Çünkü oyunculuklar öylesine doğal ve rol seçimleri o kadar cuk olmuş ki hiç bir şey göze batmıyor. Tek tek her bir oyucuyu çok beğendim. Hatta oyunculuğunu pek de beğenmediğim ve burun kıvırdığım Belçim Bilgin'i bile ilk kez çok severek izledim. (Hayranları bana kızmasın :)) Şebnem Bozoklu'yu zaten çok beğenirdim, Bir de güzelliğinin arkasında kalmayan oyunculuğu ile  dikkat çeken Leyla Lydia Tuğutlu'yu da es geçmemek gerek. Duyguyu çok iyi vermiş. Ve son olarak Çağlar Çorumlu her rolün altından kalkabileceğini bir kez daha ispatlamış.

Oyunculukların iyi olmasından başka filmin konusu da benim çok ilgimi çekti sahiden. Her birimizin neredeyse bir organı haline geldiğini düşündüğüm cep telefonlarımız ve içindeki gizli hazine. Birbirlerini çok iyi tanıdıklarını düşünen eski dostlar, sıkı dostlar hatta. Öyleyse sadece bir akşam için, gelen tüm mesaj ve aramaları birbirlerinden gizlemeyecekler. Çünkü kimsenin gizlisi saklısı yok. neticede... Başta her şey bir oyun gibi görünse de, tahmin edildiği üzere akşam pek de keyifli devam etmeyecektir...

Özellikle bol diyalog içeren filmlerden hoşlananlar, izleyiniz... Bir de filme çok aç girmeyiniz, nefis bir sofra var. İnanın hala gözümün önünde o sofra :)

Bir de bu ayın başında izlediğim ve gerçekten de hayal kırıklığı olan Arif v 216 'dan da söz etmek istiyorum.


Filme gitmeden duyduğum pek çok kötü yoruma kulaklarımı tıkayarak, Cem Yılmaz sevgime yenik düştüm diyebilirim. Şimdi izleyeli iki haftadan da fazla bir zaman olunca uzun uzun yazacak kadar hislerim yoğun değil ama bir iki nokta üzerinde duracağım. Neredeyse tüm filmlerini izlemiş bir seveni olarak Cem Yılmaz'ın en çok hayal gücüne hayran kaldığımı söylerim. Ve kendini tekrarlamamasına. Gora serisini saymazsak, her filmde bambaşka bir Cem Yılmaz izliyor olmak ve hayal gücünün sınırsızlığı beni çok etkilemiştir. Arif v 216 'da da yine 1960'lar ile 1990'ların sevilen isimlerini senaryoda görmek güzeldi. Ancak ne yazık ki senaryoda başka güzel bulduğum ayrıntı yok gibi. Eski şarkıları çok çok severim. Bu sebepten filmin şarkılı anlarında çok eğlendim. Hele ki Ajda Pekkan'ı canlandıran Ferah Zeynep Abdullah' a doyamadım. Bunun dışında filmde yer alan yeni yan karakterleri çok itici bulmamdan tutun da konunun sadece bir robotun aşık olması üzerinden sürdürülmeye çalışılması ve ve ve en sıkıcı taraf da ikinci yarının bitmek bilmemesi gerçekten çekilmezdi... Bir de nedendir sinemayı hamam kadar ısıtırlar! İnanın fenalık geçirdik. Burada yeri gelmişken demeliyim ki; filmde de oyunda da gereksiz uzatmalara zerre tahammülüm yok sayın seyirciler. Bu sebepten çok sevsem de Hint filmlerini izlemeden hep bir korkarım mesela. Çünkü şimdiye kadar uzun olmayan bir Hint sinemasına denk gelmedim. Yani demem o ki "süre" önemle üzerinde durulması gereken bir olay. Gereğinden fazla sündürülen senaryo seyirciye eziyet olmaktan öteye geçmiyor. Tadında bırakınız sayın senarist/yönetmen/yapımcı. 

Böyleyken böyle sevgili günlük. Aslında geçtiğimiz ay içinde izlediğim filmlere de kısa kısa değinmek isterdim fakat bir çoğu vizyondan kalktı bile, o yüzden sadece kendim için şu notları alacağım müsaadenizle.

Aile Arasında: Muhteşem, hatta hala vizyonda iken bi daha izleyesim var o derece sevdim:) Hayatımda bu kadar güldüğüm başka bir film hatırlamıyorum. Kaliteli mizah anlayışı!

Loving Vincent: Çok iyi. Duygulandım izlerken. Kafa karışıklığı ile çıktım.

Daha: Etkileyici! Uzun süre etkisinden çıkamadım.

Filmlerle kalalım, şimdilik kaçtım :)





2 yorum:

  1. Sevgili zeze,
    Dönmen ne güzel! Hoş geldin:) Bol filmli bol sanatlı bol yazılı günlerin olsun!

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bu konudaki teşvikini es geçmemek gerek...
      Teşekkürler...

      Sil

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...